Saddam-Irak-Hortlayan İngiliz Emperyalizmi

Saddam-Irak-Hortlayan İngiliz Emperyalizmi

 

Daha önceki bir yazımızda (bk. 2002 Milletvekili Seçimini Etkileyen Faktörler: Bir Komplo Teorisi, 15 Kasım 2002) ABD nin Irak'ı haritadan silme amacının Almanya'nın Avrupa'daki liderliğini bloke etmek ve onun Orta Asya'ya nüfuz edişini durdurmak isteğinden kaynaklandığını ve bu nedenden ötürü Orta Doğunun haritasının yeniden çizileceğini belirtmiştik. Ayrıca bu yeni haritada İran ve Azerbaycan' yeni sınırlarının da daha sonra ele alınacağını vurgulamıştık. Ne var ki bu senaryoda İngiltere'yi konuya katmamıştık. Bunun sebebi İngiltere'nin ABD nin eteklerinde yürümesinden dolayıydı. Ama son günlerde İngiltere ABD' nin önünde yürümeğe çabalayan, kendini Irak'a karşı savaş açmada göğsünü tüm Dünya ülkelerine karşı siper eden bir Devlet havasını vermeye başlamıştır. Bunu o kadar ileriye götürmüştür ki aslında büyüğünden(ABD'den) bir "aferin" almaya çabalayan bir çocuk gibi durumlara dahi düşmeyi kabullenmiştir.

İngiltere'nin bu aciz duruma düşmesinin temel nedeni sömürgelerini kaybetmiş olmasından ötürü güçsüzleşmesi ve bunun sonucunda Avrupa Topluluğunda ekonomik olarak ikinci ve hatta üçüncü sıraya gerilemesidir. Bu nedenledir ki İngiltere kendi geleceğini Amerikanın arkasından yürüyerek belli bir rant elde etmek, Orta Doğu petrollerinden pay alma, Orta Asya'da ABD kanalıyla dolaylı olarak kendini dünya politikasında yok olmamak hevesini taşımasındandır. Bu ikincil durumdaki İngiltere ABD'nin hoşuna gitmek için Avustralya gibi binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkeyi kendi sömürge valisiyle harekete zorlamış ve son derecede gülünç bir şekilde bir başka ülkenin, Avustralya'nın da Irak krizinde ABD'nin yanında yer aldığını ABD'ye göstermek istemiştir. Bu komik durum İngiltere'nin ABD'ye ne denli muhtaç olduğunun göstergesidir.

Tarih çok acımasız ve son derecede çarpıcı olayların yer aldığı bir süreçtir. Gerçekten de ABD'nin bağımsızlık savaşında binlerce Amerikalıyı katleden, Amerika kıtasını sömürgeleştirmek isteyen İngiltere tüm tarihi boyunca iki kez savaş kaybederek yenilmiştir. İlk yenilgisini ABD'nin bağımsızlık savaşında almış ABD kurulmuştur. Aslında o zaman İngiltere galip gelseydi acaba bu gün İngiltere kime sığınacaktı. İngiltere tarihi boyunca ikinci ve son yenilgisini de Çanakkale savaşında Türkiye'den almış ve bu yenilgi sonucunda sömürdüğü tüm "mazlum" uluslar Türkiye'yi örnek alarak onun boyunduruğundan kurtuluş savaşları vererek bağımsızlıklarına kavuşmuşlar dır. Bir diğer deyişle Türkiye'ye yenilmesi, "Güneş Batmayan" İngiltere İmparatorluğunun sonunu getirmiştir ve 2003 Şubatında ABD ile Almanya'dan sonra gelen bir devlet olarak SADDAM'ı yok etmek için savaş tamtamlarını ABD'den daha fazla çalan bir devlet durumuna gelmiştir.

Dünyada hiçbir ülke Saddam'ı yok etmek için savaş yapılmasını istememektedir. ABD kendi "imparatorluğunu" kurmak için yüzyılımızda kendine en büyük rakip olarak gördüğü Almanya'yı engellemek istediği için bu savaşı göze almıştır. Ama İngiltere?

Irak devleti kurulmadan önce orası ve bu günkü ufak tefek Emirlikler ya da Sultanlıklar topraklarının bütünü Osmanlı İmparatorluğunun "Mezopotamya" adı ile hüküm sürdüğü topraklardı. İngiltere Arapları çeşitli hile, desise, altın para dağıtımı ve silahlandırmasıyla ve Osmanlı askerini öldürtmesiyle o toprakları ele geçirmiş ve bir sülalenin çeşitli bireylerini Kral yaparak onlara cetvelle çizerek verdiği "ülke"lerin hakimleri haline getirerek kendi ekonomik çıkarlarını özellikle petrol alanlarını kontrolu altına alarak Osmanlı İmparatorluğunu petrolsüz bırakarak yürütmüştür. Bunu TBMM gizli oturumunda Süleyman Demirel şöyle ifade etmiştir:
"Bizim güney hududumuz siyaseten çizilmiştir. Güney hududumuz stratejik bir hudut değildir. Güney hududumuz Türkiye'yi petrolsüz bırakacak şekilde İngiliz petrolcüleri tarafından çizilmiştir." İngiltere bunu kolaylıkla yapmıştır zira Araplar tarihleri boyunca asla ve asla "ulus" devlet olamamışlar ve hiçbir zaman "bedevi-nomad" ya da "kentsel kabile- hanedan" yaşamının dışına çıkamamışlardır.

İkinci Dünya savaşından sonra şu veya bu şekilde başa gecen liderler sanki bir ulus devletmişcesine İngiltere'yi bu topraklardan sürmüşlerdir. Ama ne yazık ki İngiltere tıpkı Pakistan ve Hindistan'a bağımsızlık verirken nasıl Keşmir çıbanını bu iki yeni devletin başına bir yara olarak bırakmışsa, nasıl zorla gaspettiği Kıbrıs'tan çıkarken Türklerin haklarını çiğneyerek Türk -Yunan yarasını deşerek ayrılmışsa Arabistan'a da Filistin ve İsrail problemini bırakmıştır. Bu yol yetmediği zaman ise tıpkı Türkiye Cumhuriyetine defalarca yaptığı gibi sık sık Kürt isyanlarını teşvik etmiş zaman zaman Ermeni meselesini gizlice kaşıyarak gündeme getirmiştir. Şimdi de Irak'ı haritadan silmek isteyen ABD ye en büyük desteği vermektedir.

Saddam kendisi isteyip giderse tek bir kurşun dahi harcanmadan Irak'ın haritadan silinmesi son derece kolaydır. Zira Irak bir ULUS DEVLET değildir ve bir çok aşiret veya kabile veya diğer sosyolojik topluluklardan oluşmaktadır. Irk, etnik köken ve mezhep ayrılıkları son derecede keskindir ve bu parçalı yapının hemahenk bir hale getirilmesi başa bir diktatör veya bir Molla veya bir Kral getirilmez ise mümkün değildir ve Irak denilen yapay devletin "Irak'ın bütünlüğünü ,sınırlarını koruyalım" ya da "demokratik bir siyasal yapı tesis edelim" gibi bilimsel olmayan, mantıklı olmayan, gerçekçi olmayan düşünceler bunları söyleyenlerin "wishful thinking" lerinden öteye geçemez.

ABD'nin resmi tezi "Saddam başka ülkeye giderse savaş yok" olarak belirince öyle açık şekilde ortaya çıkmaktadır ki sorun Irak halkının yok edilmesi değil sadece bir şahsın yok edilmesiyle bugün Irak devleti olarak görünen devletin sınırlarının değiştirilmesini sağlamaktır. Böylelikle burada yeni bir yapılanmaya gidilerek bu bölgenin doğal kaynaklarını sömürmek ve dolaylı olarak da Orta Asya'nın giriş kapısındaki ve daha sonra Asya'daki ülkelerde söz sahibi olmaktır.

Savaşların bir hukuki ve ahlaki temeli olmalıdır. Bu uluslar arası hukukun temelidir. Irak savaşı böyle bir nedene dayanmamaktadır. "Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etmek " hakları olduğu genelde kabul edilmiştir. Savaşın "Just War-Haklı Savaş" olabilmesinin temelinde ezilen halkların kurtuluşu yatmaktadır. Bu kurtuluş isterse emperyalist bir devletten kurtulma, isterse zalim bir yönetimden kurtulma olarak belirsin, kavramın temelinde halkın kurtuluşu yatmaktadır. Diğer bir deyişle savaşın Just War olabilmesi için savaş isteme niyetinin altında ahlaki ve dolayısıyla haklı bir neden olması gerekir.

ABD nin ve ona "tabi ülke" pozisyonundaki İngiltere'nin görünürde haklı bir neden bulamadıkları aşikardır. Bunu bulamayışlarının nedeni, onların savaş için ileri sürdükleri "sebep"ler ile onları harekete geçiren "saik" lerin son derecede farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Sebep olarak ileri sürdükleri, Irak'ın elinde var olduğunu iddia ettikleri Kitle İmha Silahları'(KİM)nın yok edilmesidir. Ama biraz zaman geçince "Saddam gitsin o zaman savaş olmaz" demekteler ve dolayısıyla da Saddam'ı yok etmenin bir sebep olduğunu ortaya çıkarmaktadırlar. Diğer bir deyişle ahlakilik için varlığı gerekli olan "sebep" ve "saik" lerin aynı olması bir yana kendileri ileri sürdükleri sebepler üzerinde dahi tutarsızlıklar içinde çabalamaktadırlar.

Saddam'ı yok etmenin gerçek neden olduğunu bir an için farz edelim. Orta Doğu ilkelerinde yaşayan herkesin hatta ilkokul çağındaki bir öğrencinin dahi bildiği bir gerçek vardır, o da Saddam'ın zalim bir yönetici olduğudur. O halde savaşın ahlaki nedeni Saddam tarafından zalimce yönetilen insanların kurtarılıp, çoğulcu demokratik bir yapı içinde ve insan haklarına uygun yönetilmesini sağlamak olabilirdi. Ama ne var ki bu davranış kendi başına ahlaki oluşu sağlasa dahi haklılık ilkesini sağlayamamaktadır. Bu ahlakilik'in haklılığa dönüşebilmesi için Orta Doğuda yerleşik diğer ülkelerdeki insan haklarına aykırı ve anti-demokratik bir biçimde yönetilen ülkeleri de içermesi gerekir. Ancak böyle bir durum "haklı" bir neden yaratabilir. Bütün Orta Doğu ülkelerinin halklarının hemen hemen hepsi örneğin Irak, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Libya, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt,Bahreyn gibi İngiltere tarafında yapay olarak yaratılmış ya da desteklenmiş bir çok ülke despot Şeyhler, gerici Mollalar, asaletleri kendinden menkul Krallar, ortaçağ derebeyleri Emirler ya da "sözde" Cumhurbaşkanlarınca yönetilmektedirler.

ABD 21. yüzyılda halklarını sömüren, gerici ortaçağ kanunlarını uygulayarak onları ezen, cinsiyet ayrımını kural kabul ederek kadın haklarını yok sayan, demokrasi, özgürlük kavramlarının olmadığı, basın hürriyetin bulunmadığı bu ülkeler halklarının kurtarılması için çaba harcasaydı ve bu çabasını Birleşmiş Milletler Teşkilatından bir karar çıkartarak barışçı yöntemler çalışmazsa ancak o zaman savaş yöntemini öngörseydi haklılık kuralı işlemiş olacaktı. Dolayısıyla bu gün gelinen noktada bu savaş "unethical" ve "unjust" bir savaştır ve bu savaşı her ne sebeple olursa savunanlar "etik" ve "haklı" olmayan bir savaşı savunuyor olanlardır.

Eğer ABD Dünyada hakimiyet peşinde koşacağına, tüm ezilen halkların kurtarılması için çaba harcasaydı ve bu çabasının sonunda Dünyada insan haklarını yerleştirme yolunu açsaydı 16. yüzyılda Dünyaya rönesansı hediye eden Medici ailesi gibi baba Bush ile oğlu Bush da tarihin en yüksek tepelerinde yerlerini almış olacaklardı. Ama ne yazık ki ABD ile İngiltere dönüşü olmayan bir yola girmişlerdir ve ne yazık ki iç borç vehameti yüzünden bağımsızlığını kaybetmiş Türkiye bu ikilinin tuzağına düşmüştür.

İngiltere bu tuzağın asıl kurucusudur ve kendine yeni bir görev üstlenmek istemektedir. Majestelerinin Hükümeti gene eline alacağı bir cetvelle Irak'tan 3 ayrı devlet çıkarmaya hazırlanmaktadır. Bu devletler uniform ve ulus devlet yapısına uygun olacak ve bu günkü Irak topraklarının etrafında yer alan devletlere ilhaklar ya da iltihaklar sağlanacak ya da yeni devletler kurulması yoluna gidilecektir. Bunu ABD nin sadık'ı İngiltere gerçekleştirecektir. Zira İngiltere kaba tabiriyle " babasının hayrına" mı 85.000 askerini Irak'a ölüm tehlikesine gönderiyor. Bilindiği üzere "Londra'da hazırlanan Washington da pişirilir" deyişine uygun biçimde Irak savaşından sonra İngiltere'nin desteğiyle sürdürülen bir Kürt Devleti ve ABD nin desteğiyle sürdürülen Güneyde bir Şii-Molla devleti ve ortada da bir Arap devleti kurulacaktır. Petrol kaynakları ve Orta Asya'ya hakim olma istekleri tıpkı Pakistan-Hindistan, Kıbrıs'taki Türk -Yunan ve Filistin'deki Arap - İsrail ve hatta Türkiye - Kürdistan gibi sorunlarıyla boğuşan devletler haritalardaki yerlerini alacaklar ve ne yazık ki İngiltere'nin istediği gibi bu devletler birbirileriyle kavga ederek ve kaynaklarını israf ederek gelişemeyecek , kalkınamayacaklar ve İngiltere Orta Doğuda bir zamanlar sağlayıp ta sonra kaybettiği maddi çıkarlarını ve Avrupa Birliğinden dışlanışının yarattığı güçsüzlükten ve yalnızlığından "imparator" devletten "tabi" devlet statüsüne düşmenin acısını buranın kaynaklarına dolaylı olarak sahip olma yoluyla çıkartmak istemektedir. Çok açıkça bellidir ki tekrar petrole kavuşan İngiltere'nin karşısında Almanya her egçen gün İngiltere karşısında burukluğunu yaşamaya devam edecektir.

İngiltere'nin "tabi" devlet durumuna düşmesinin başlangıcı Türkiye'nin Çanakkale de İngiltere'yi yenmesiyle başlar. Zira bu tarihten sonra ezilen dominyon halkları sömürgeci emperyalist İngiltere'nin boyunduruğundan tek tek kurtulmuşlardır. Bu gün gelinen noktada bir tek Commenwealth ülkesi dahi Irak savaşında İngiltere'nin yanında geniş çapta yer almamakta ve hatta temelde ona karşı dikleşmektedirler. Aslında İngiltere için de ABD'ye "tabi devlet" statüsüne girmeyi kabul ederek çıkarlarını sağlamaktan başka yol da kalmamıştı. Zira Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra ABD karşısında "kutup" ülkenin İngiltere olamayacağı belli olmaya başlamıştı. Hatta Mrs. Thatcher bu ülkenin Almanya olacağını fark eden ilk lider olmuştur. Doğu Almanya'nın Batı Almanya ile birleşmesi sırasında Mrs. Thatcher " içime sinmiyor ama ne yapayım 21. yüzyıla girerken başka bir türlü davranamam" ifadesini kullanıyordu. Gerçekten de Alman lider Kohl'in mutlak başarı sağlayan sinsi politikası, İngiltere'yi sadece Avrupa Birliği içinde yalnızlığa itmekle kalmadı aynı zamanda onu ABD karşısında kutup bir ülke kudretine ulaşmasını da engelledi. Bunun sonucu olarak Saddam adlı traji-komik piyesin oynanmasında İngiltere'nin yeniden ikinci kez bir emperyalist uygulama için güçlü bir devlete refakat etmesi kaçınılmaz bir sonuç oldu.

Ankara, 25 Şubat 2003
COŞKUN ÜRÜNLÜ

 

,

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır