Depremzede Hükümet

Depremzede Hükümet



Deprem felaketinden sonra nereden bakarsak bakalım Türk halkının toplumsal sorunları son derecede tutarlı bir biçimde ele aldıklarını görüyoruz. Belki de ilk kez Osmanlı İmparatorluğundan bu yana halk kendi iradesini artık sadece seçimden seçime değil olayların hemen oluşu anında ortaya koymağa başlamış bulunmaktadır. Bunun en çarpıcı örneğini halkın depremin hemen ardından Hükümetin acz içine düştüğünü yüksek sesle haykırmasında görmekteyiz.

Hükümet, Deprem Vergisi adı altında ekonomiyi süratle deflasyonist IMF reçetesine uydurmak, ekonomimizi boğarak enflasyonu düşürmek için yeni bir vergi salınmasını başlatmıştır. Ne var ki ilk itiraz ve ret halk tarafından gelmiş ve örneğin kullandığı cep telefonundan vergi alınmasını kabul etmemiştir. Ne yazık ki halkın çağ dışı Maliye mentalitesiyle baş edecek ne gücü ne de imkanı vardır. Maliye bu kez eski alışkanlığıyla "Devlet Benim" ve halk yok "Reaya" vardır yaklaşımıyla konuşma ücretlerini arttırma yoluna gidivermiştir. Ama ne olursa olsun halk kendi gücünü göstererek 50 milyon lira tutarında ek vergi alınmasını engellemiştir.

Demokratik Sol Parti ile Milliyetçi Hareket Partisinin temelde buluştukları zemin yani kesişme noktaları halkın hükümeti yönlendirmesi anlayışı yerine "halkın ne istemesi gerektiğini biz biliriz" Jakobenist görüştür. Zaten onun için bu kadar uyumludurlar. Zaten onun için Ecevit "Sağlık Bakanımızın söyledikleri yanlış anlaşılmıştır" derken Bahçeli'nin "ben Bakanımın sonuna kadar arkasındayım" diyerek Dünya basınının bile hayretle takip ettiği bir olay karşısında her iki lider de ne " istifa" ne de "azletme " mekanizmalarının varlığını hatırlarına dahi getirememektedirler. ANAP ise süt dökmüş kedi misali bir masanın altında gözlerden ırak "aman bana dokunmayan bin yaşasın" diyen bir yaklaşımla bitkisel yaşantısını sürdürmeğe çalışmaktadır. Diğer bir deyişle, bu hükümet, bir yandan halk istemediği halde her bir çek yaprağına dahi vergi koymaya kalkarak çok sert bir deflasyonist ekonomik politika uygulamakta, diğer yandan da siyasal olarak halkın istemediği bir Bakanı azletme cesaretini ya da dirayetini gösterememektedir.

Deprem olayı ile birlikte halk, Ecevit hükümetine karşı reaksiyon göstermeyi aleni hale getirmiştir. Bu durum sermaye sahiplerini ürkütmeye başlamıştır. Onların her isteğini yerine getiren ve temelde görsel ve yazılı basına hakim olan sermaye sahiplerinin haber verme yerine halkı yönetmeye yönelik yayın yapma ve yaptırtmalarıyla kurdurulan ve iktidarı sürdürülen Ecevit hükümetinin düşmesine varabilecek bu haykırışların giderek yükselmesi yani kısaca Hükümetin sarsılması karşısında sermaye sahipleri hemen hızla eski taktiklerine geri dönmüşlerdir.

Bu taktik, özünde hedef saptırtma ve korkutmadır.

Yıllardır herkesin yenilenmesini arzu ettiği fakat hiçbir şey yapamadığı, sayın Cumhurbaşkanının kongrelerini şereflendirdiği, Kızılay Derneği'nin sicili tüm haşmetiyle manşetlere alınmıştır. Hedef saptırılması için, Hükümetin üzerinden şimşekleri çekmek için, günah keçisi olarak tozlu raflardan Kızılay indirilmiş ve sanki deprem öncesi Kızılay çok iyiymiş de şimdi kötü olmuşçasına gündemin ortasına oturtulmuştur.

Taktiğin korkutma öğesine ise Televizyon kapatmayla başlanmıştır. Burada uygulanan ve gerçekten çok da ince ayar olarak gördüğüm yol ise korkutmaya eski MHP havaları çalınarak başlanmış olmasıdır. Hükümetin MHP'li bir üyesi "hem suçlu hem güçlü" kavramıyla davranarak RTÜK'e başvurmuş ve birden fazla TV kanalının kapatılmasını istemiş ve hatta daha da ileri giderek suç duyurusu yapacağım diye tehditlerde bulunmuştur. Sansür uygulamak ne var ki hep susturulmak istenilenin lehine sonuç vermiştir.

Bu hedef saptırma ve korkutma taktiğinin çalışıp çalışmayacağının artık hiç önemi kalmamıştır. Zira bu hükümetin bazı şartlar altında hükümet edemediğini halk anlamıştır ve bu anlayışını, hem Devlet Başkanına hem de Hükümet başkanına aleni olarak protesto ederek göstermiştir. Çankaya suskunluğa gömülürken, hükümet kendini koruma duygusuyla hareket etmeğe başlamış, kendini aceleyle savunurken depremde ölenlerin sayısını bile doğru dürüst saptayamadığını ilan edivermiştir.

Halk ilk kez kendi gücünü aleni olarak göstererek bu gücün ne denli büyük olduğunu görmüştür.

Kısaca Hükümet ile halk farklı kulvarlarda koşmaktadırlar ve bu durum tarihimizde ilk kez bu kadar açıklıkla vuku bulmaktadır. Öyle görülüyor ki bu hükümetin ve "halka rağmen yönetme"tatbikatının son bulmasının başlangıcı bu deprem ile başlamıştır. Öyle inanıyorum ki bu deprem felaketi Türk demokrasisinde bir dönüm noktası oluşturmaya başlamıştır.

 

27 Ağustos 1999
Coşkun Ürünlü

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır