DPT Dışında Oluşan Bir Plan, 4.Plan

DPT Dışında Oluşan Bir Plan, 4.Plan

 

 

27 Mayıs 1960 devrim hareketlerinin felsefi inancından biri de yarı sömürge, yarı feodal bir ülkenin kurtuluşunu sağlayacak araçlardan birinin planlı kalkınma yöntemi olduğu idi. Bu inanaç 1961 Anayasasının 41. ve 129. maddelerinde somutlaştırılmıştır. Bu maddelere göre ulusal tasarrufu artırma; yatırımları toplum yararının gerektirdiği önceliklere yöneltme; iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı plana bağlı olarak yürütme ödevleri devlete verilmiştir. Bu ödevlerin yerine getirilmesi için de bir Devlet Planlama Teşkilâtı kurulmuştur. Planlama Teşkilâtı, Anayasa tarafından, hükümetlere doğrudan bağımlılıktan kurtarılmış ve siyasal iktidar sahiplerinin günlük emirleri dışına çıkartılmıştır; teşkilât hükümetin emrinde değil devletin hizmetinde bir örgüt olarak kurulmuştur.

DÖRDÜNCÜ PLAN

Devletin bu örgütü bu günlerde 1978 yılında yürürlüğe girecek olan Dördüncü Beş Yıllık Planının hazırlık çalışmalarına başlamıştır ve plan 1977'nin son aylarında TBMM'ne sunulmak zorunluluğundadır. Bu çalışmaların yoğunluk kazandığı şu günlerde ortaya iki önemli sorun ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, Dördüncü Planın yapısının Ortak Pazar'ın kapitalizmini esas alan yapısına uyumunun nasıl sağlanacağı; ikincisi ise siyasal iktidar sahiplerinin farklı tercihlerinin bu plana ne ölçüde yansıtılabileceğidir. Bu iki sorun da plan teknolojisi ve felsefesi açısından çelişkiler doğuran sorunlardır. Daha önce de vurguladığımız üzere (1) Ortak Pazar olgusu kabul edilirse planın emredicilik niteliği esas alınırsa Katma protokol çiğnenecektir. Bu çelişki varlığını sürdürmekte ve kesin çözüm beklemektedir.

İkinci sorun ise aynı birincisi gibi bir çıkmaz içindedir. Bu çıkmaz durum temelde iki yönlüdür; Birinci yönü siyasal iktidar sahiplerinin vurguladıkları önceliklerin farklılığından ileri gelmektedir. Kimi sahipler manevî plan isterken kimi sahipler kapitalizmin sömürü temellerini güçlendirecek plan, kimisi Atatürkçü Plan, kimisi de ulusal toplumcu plan istemektedirler. Fakat hiç birisi ülkenin ana sorunu olan, yarı sömürge yarı feodal yapıdan kurtuluşu öngören nitelikte bir plandan söz açmamaktadır. Bundan ötürü de ülkenin somut koşullarına uyum gösteren, sorunlarına çözüm getiren, gerçekçi ve bilimsel nitelikte öze sahip bir plan temel stratejisi oluşturulamamaktadır.

Dört ayrı slogan etrafında oluşturmak istenilen planın temel sorunu çözümleyebilecek nitelikten yoksun bırakılması bir yana, bu dört sloganın sisli havası içinde beliren dört ayrı nitelik birbirleriyle çelişmektedir. Atatürkçü plan ile ulusal toplumcu ya da manevi plan anlayışı zıtlaşmaktadır. Kapitalizmin güçlendirilmesi öngörülen bir plan anlayışının kalkınma planı terimi ile yan yana getirilmesi ise salt çelişkili bir olgudur. Dördüncü Planın ikinci temel çıkmazının bir başka yönü de, projesi olmayan büyük ölçekteki üretim tesislerinin daha planın makro dengeleri bilinmeden ilân edilmiş olmasıdır. İki trilyon lira civarında yatırım yapılmasına karar vermek sadece mutluluk kaynağıdır. Ama bu miktarda bir yatırımın gerçekten bu ölçekte olacağının temeli nedir? Makro dengeler acaba ne kadar yatırım gerekliliğini gösterecektir? Bu gereklilik salt eskiden edinilmiş plancı deneylerinin verdiği bir güdüsel tahminin sonucu mudur? Bu yatırım miktarı belli bir kalkınma hızı esas alınarak şöyle bir kaba tahmin ise bu tahmin üzerine, fabrikaların üretimde bulunacakları konular nasıl saptanabilmekte, kuruluş yerleri hangi bilimsel verilere göre seçilebilmektedir?

Dördüncü plan eğer gerçekten Türkiye'nin çağdaşlaşması amacı için oluşturulacaksa bu planın, ülkenin yarı sömürge, yarı feodal nitelikten kurtuluşunu öngören bir öze sahip kılınması gereklidir. Salt kalkınma hızına dayalı yatırım gereklerini saptama metodolojisi, toplumun refahı için yetersiz olduğundan, artık Amerikalı ekonomistler tarafından bile terkedilmiştir. Buna rağmen, öz sorunlar bir yana itilerek, çıkmazlar gizlenerek planlama dışında planın yatırım hacmini, yatırım yerlerini saptayarak, planın yaratılmasının bilimselliğini savunmak, Anayasaya uygunluğunu vurgulamak, olanak dışıdır. Türkiye bu yeni dönemde halkın ekonomik güçlülüğe kavuşturulmasını esas kabul ederek, herkesin üretime katkısı oranında pay alması stratejisini kabullenerek toplumun bağımsız ve özgür oluşunu öngörmek zorundadır. Aksi takdirde, bırakınız yarı sömürge, yarı feodal yapıyı sarsmak, toplumun geleceğine konulan ipotekleri bile hafifletmek olanak dışıdır.

 

Coşkun Ürünlü

Cumhuriyet                                                                                              
14 Ağustos 1976
2. Sayfa

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır