Kalkınmamızın Darboğazı; Toprak Sorunu

Kalkınmamızın Darboğazı; Toprak Sorunu

 

Devlet Planlama Teşkilâtı istatistiklere göre Türkiye'de hiç toprağı olmayan aileler oranı yüzde 17,6 dır. Hane halklarının yüzde 66'sı 30 dönümden aşağı toprağa sahiptir. Hane halklarının bu yüzde 66'sının sahip olduğu toprak ise toplam arazinin sadece yüzde 17'si dir. Bu çoğunluğun karşısında Hane halkının yüzde 2'si 200 dönümden fazla toprağa sahiptir. Toplam hane halkı içinde sadece yüzde 2'sinin sahip olduğu arazi, toplam arazinin yüzde 30 dur. Demek oluyor ki, Türkiye'de toprak dağılımı son derece dengesizdir. Ayrıca büyük bir yoksul köylülük kitlesi karşısında azınlıkta olan zengin köylülük grubu vardır. Bu gruplaşmayı yoğunlaştıran diğer bir unsur ise Türkiye'de toprak sahibi olanlar arasında yüzde 20'ye yakın bir Ağalık saptanmış olmasıdır. Diğer bir deyişle toprak sahiplerinin bulundukları yörelerde göreceli olarak mülkiyet durumu bu Ağalığın niteliğini oluşturmaktadır.

Toprakta çalışanların nitelikleri yani toprağa tasarruf biçimi yukarıda beliren feodal, yarı feodal ve feodal artıkları yapısında barındıran üretim biçiminin varlığını kanıtlamaktadır. Güneydoğu bölgesinde toprağın yüzde 40'ına ortakçı-kiracı, yüzde 57'sine ise malikler tasarruf etmektedir. Akdeniz bölgesinde malikler oranı yüzde 53, ortakçı-kiracı oranı ise yüzde 34 dür. Geri kalan yüzde 13 ise toprağa hem toprak sahibi hem de ortakçı-kiracı olarak girenlerdir. Doğu orta Anadolu bölgesinde hem toprak sahibi hem de ortakçı-kiracı olarak tasarruf edenlerin oranı yüzde 26'ya varmaktadır.

Kırsal alanda feodal, yarı feodal üretim biçiminin varlığı, üç önemli sonuç vermektedir. Birincisi yarı-sömürge durumunda olan Türkiye'nin kırsal alanlarında egemen üretim biçimi yarı feodal niteliğini koruduğundan, ülkenin çağdaşlaşması için önerilecek stratejinin temel dayanakları hem yarı sömürge oluştan kurtuluşu hem de feodal kalıntılar ve artıkların yok edilişini birlikte içermek zorundadır. Yarı-sömürge oluştan kurtuluş yani bağımsızlığın elde ediliş stratejisi saptanırken yarı feodal ilişkilerin yıkılmasının da birlikte ele alınması gerekmektedir. Yarı feodal durumdan kurtulmayı öngörmeyen bağımsızlık mücadelesi stratejisi çökmeye mahkûmdur.

İkinci önemli sonuç, toprak rejiminin değiştirilmemesi halinde ne kadar modern girdiler kullanılırsa kullanılsın (gübre, sulama, traktör, v.b.) tarımsal üretimin arttırılamayacağıdır. Diğer bir deyişle toprak rejiminin ürettiği topraktaki egemen güçlerin (yani aracı-tefeci-ağa-v.b.) yarı sömürge oluşun temsilcileri olan dışa bağımlı işbirlikçi kapitalistlere dönüşmelerinin devamıdır. Ülkede geçerli olan dışa bağımlı çarpık kapitalizmin güçlenmesine olanak veren bu olgu kökten durdurulmadığı sürece ne kadar çağdaş girdi kullanılırsa kullanılsın sonuçta tarımsal üretim tüm potansiyeli derecesinde üretim vermeyecektir.

Üçüncü olarak toprak rejiminin bu haliyle devamı özgürlükçü demokrasinin gelişmesini engellemeye devam edeceğidir. Özgürlükçü demokrasi emekçi kitlelerinin siyasal iktidara ağırlıklarını koyması durumunda söz konusu olabilir. Demokratik halk iktidarı demek siyasal iktidarın tabanını oluşturan iktidarın emekçilere yaygınlaştırılması demektir. Bunun koşulu ise topraktaki mülkiyet rejiminin insanca yaşamaya olanak verici biryapıya kavuşmasıdır.

Coşkun Ürünlü

Konya'nın Sesi                                                       
2.6.1976
2.sayfa

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır