Ortak Pazar Katma Protokolü Üzerine Görüşler

 Ortak Pazar Katma Protokolü Üzerine Görüşler

 

Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir Ortaklık kurulmasını sağlayan Ankara Antlaşması, Avrupa Ekonomik Topluluğunu kuran Roma Antlaşmasının 238 inci maddesi uyarınca 1963 yılında imzalanmıştır.

Ankara Anlaşmasının amacı, bu Anlaşmanın 2 inci maddesinde belirtilmiştir:

Anlaşmanın amacı, Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk halkının çalıştırılma seviyesinin ve yaşama şartlarının yükseltilmesini sağlama gereğini tümü ile göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir.

Diğer bir deyişle, Ankara Anlaşması, Roma Antlaşmasının fikirlerine tanıdığı üyelik hakkını Türkiye'ye tanımayı amaç edinmemiştir. Bu bakımdan Türkiye'nin Ortak Pazar'a tam üye olması söz konusu değildir. Tam üye olma Anlaşmanın amacında yer almadığından Türkiye'nin topluluğa katılma olanağı da şüphelidir. Anlaşmanın amacı, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Türkiye arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri "aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmek> den ibarettir. 0 halde Altılar ve Türkiye eşit bir ortaklığı amaç edinmemişler ve Ankara Anlaşmasının ana felsefesini aralarında sadece bir ticari ve ekonomik münasebetler kuvvetlendirici bağ olarak tespit etmişlerdir. (1)

Sonuç olarak, Türkiye'nin tam üyeliğe alınışının imkan derecesi gayet küçüktür.

Bu felsefenin gerçekleştirilmesi için ise bir gümrük birliğinin gittikçe gelişen şekilde kurulmasını öngörmüşlerdir. /Ankara Anlaş. Mad. 2 Fıkra 2) demek oluyor ki, ticari ve ekonomik münasebetleri kuvvetlendirebilme amacına ulaşabilmek için gümrük birliği bir vasıta addedilmiştir. Bu vasıtanın işletilme oluşumu üç dönemden müteşekkil bir zaman parçası içinde ele alınmış ve bu zaman parçası içinde bu vasıtanın bazı şart ve usullere uygun olarak kullanılması kabul edilmiştir. Bu zaman. Parçası

a. Hazırlık dönemi,
b. Geçiş dönemi ve
c. Son dönem olarak ayrılmakta olup, sadece ilk ikisinin kati hudutları belirtilmiştir. Diğer bir deyişle, hazırlık dönemi 5 (Mad. 3/2); geçiş dönemi 12 yıl (Mad. 4/2 - istisnai 22 yıllık dönem hariç) olarak tespit edilmiş ve fakat son dönemin ne kadar süreceği belirtilmemiştir. Bu dönemin oldukça uzun süreceği düşünülebilir; zira bu Son Dönemde Altıların ve Türkiye'nin ekonomik politikaları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesi gerekmektedir (Mad. 5) Diğer bir deyişle, bu kaç yıl süreceği belli olmayan toplam zaman parçasında Türkiye'nin Ortak Pazar'a üye olması hiç bir şekilde mümkün olmayacak ve fakat sadece ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirme amacına ulaşmaya çalışılacaktır. Bu amaca ulaşmak için seçilen vasıtanın hangi şart ve usullere göre kullanılacağı ise 4 üncü maddede açıklanmıştır. Buna göre, Altılarla Türkiye arasındaki ilişkilerin mütekabiliyet ve denge unsurlarına dayanması gerekmektedir. Bilhassa bu unsurlar Geçiş Dönemi için sarahatle belirtilmiştir. Türkiye'nin Geçiş Dönemine girmesi için gerekli ek anlaşmayı 23 Kasım 1970 de imzalandığından bu unsurlar Önem kazanmaktadır.

(1) Her ne kadar Anlaşmanın 28 inci maddesi
Anlaşmanın işleyişi, topluluğu kuran Antlaşmadan doğan mükellefiyetlerin tümünün Türkiye'ce üstlenebileceğini gösterdiğinde , Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması imkânını tetkik ederler, diyor ise de, burada kullanılan "Akit Taraf" deyimi ile, Ankara Antlaşmasını Son Senet bölümünün 8 numaralı yorum bildirisine göre Topluluk kastedilmektedir. 0 halde, geçiş döneminden sonra (22 yıl istisnai periyot sonunda) ne kadar süreceği belli olma yan Son Dönem sona erdikten sonra kaç yıl sonra Topluluğun Türkiye'nin mükellefiyetleri üstlenebildiğine kanaat getireceği belli değildir. Bu noktalara ek olarak, Topluluk Türkiye'nin mükellefiyetlerinin çoğunu üstelenebilmesini yetersiz addetmekte, bu mükellefiyetlerin hepsinin. üstlenebilmesini istemekte ve bu hususa ait kararı kendi iradesine terk etmektedir. Altılar bununla da yetinmemekte, Türkiye'nin Topluluğa katılma imkânını kendi tetkiklerinin sonucuna bırakmaktadırlar.

Madde 4'e göre:

1.Geçiş Döneminde Akit Taraflar, karşılıklı ve dengeli yükümler üzerinden,
- Türkiye ile Topluluk arasında bir gümrük birliğin gittikçe gelişen şekilde yerleşmesini.

2. Bu dönemin süresi, birlikte öngörülebilecek istisnalar saklı kalmak üzere, on iki yılı geçemez . Bu istisnalar, gümrük birliğinin makul bir süre içinde kurulup tamamlanmasına engel olamaz.

Dolayısıyla, 23 Kasım 1970 tarihi anlaşmanın bu unsurları ne derece
kapsadığı tetkik konusu yapılmak gerekir.

Katma Protokol üç ana bölümde toplanabilir: 1) Malların Serbest Dolaşımı, 2) Kişilerin ve Hizmetlerin Serbest Dolaşımı, 3) Ekonomik Politikaların ahenkleştirilmesi.

Malların serbest dolaşımı hakkındaki hükümleri ticaret hükümleri olarak da adlandırabiliriz. Zira, bu hükümler malları Türkiye ile Altılar arasındaki alışverişlerini kapsamaktadır. Bu hükümlerin ana prensibini Türkiye ile Altılar arasındaki mal alışverişlerinde tam bir serbest ticaretin uygulanması teşkil etmektedir. Dolayısıyla, hiç bir gümrük vergisi veya miktar kısıtlaması varlığı kabul edilmemektedir. Türkiye'nin Altılardan gelecek mallara hiçbir gümrük resmi veya miktar kısıtlaması koymaması ve bu prensibin Altılarca da uygulanması ana temel olarak kabul edilmiştir. Bu ana temelden hareketle, üçüncü ülkelere karşı bir ortak gümrük haddinin tespiti ve bu haddin hem Türkiye hem de Altılarca uygulamaya konulması kabul edilmiştir.

Bu ortak gümrük tarifesinin tespitinde karar verme yani bu hadleri tespit etme Altılar konseyine mevdudur. Türkiye'nin iştirak etmediği bu Konseyin bu konudaki kararlarına Türkiye uymak mecburiyetindedir. Üçüncü ülkelere karşı aynı ortak gümrük politikasının uygulanmasının bir takım sonuçları da vardır. Mesela, Türkiye Amerika Birleşik Devletlerinden ithal ettiği bir ara malına gümrük vergi iadesi uygulanmış, ve bu malı işleyerek Ortak Pazara satmak istemiş olsun. Protokole göre bu iadenin fark giderici bir vergi ilâvesi ile ortadan kaldırılması gerekmektedir (Madde 2 ve 3). Diğer bir deyişle, Protokol, bu malın fiyatının yükseltilmesini öngörmekte, rekabetin sağlanması için
Ara malların ucuza sağlanmasının etkilerini ortadan kaldırmak istemektedir. Bu ana prensipler içinde serbest dolaşımı tanımı şudur;


Türkiye veya Toplulukta ithal işlemleri tamamlanmış, gerekli gümrük vergisi ve eş etkili vergi veya resimleri tahsil edilmiş ve bu vergi veya resimleri tam ve kısmi bir iadenin yararlanmamış olan üçüncü ülkeler çıkışlı mallar Türkiye veya Toplulukta serbest dolaşım durumunda sayılır.

Bu ana kavramlar içine giren mallar sadece sanayi ürünleridir. Tarım malları kapsanmamaktadır. Gerçekten de Ankara Anlaşmasının 11 inci maddesine göre, Ortaklık rejimi topluluğun ortak tarım politikasını göz önünde bulunduran özel usullere göre, tarımı ve tarım ürünleri alış verişlerini kapsar. Halbuki, Katma Protokolde tarımın ve tarım ürünleri alışverişlerinin topluluğun özel usullerine göre tüm kapsandığına dair kat! bir emare mevcut değildir. Gerçekten, katma Protokolün 33 üncü maddesinin 1 inci fıkrası ile 34 üncü maddesinin 1 ve 2 inci fıkraları bu hususu açık bir hale getirmektedir. 33 üncü maddenin 1 inci fıkrası.

Yirmi iki yıllık bir dönem içinde, Türkiye, tarım ürünlerinin Türkiye ile Topluluk arasında serbest dolaşımı için Türkiye'de uygulanması gerekli Ortak Tarım Politikası tedbirlerini bu dönemin sonunda alabilmek amacı ile, kendi tarım politikasının uyumu yoluna gider.
hükmünü getirmekte 've bu hüküm 34 üncü maddenin 1 've 12 inci fıkralarıyla şöyle desteklemektedir:

Yirmi iki yıllık dönemin sonunda Ortaklık Konseyi, Türkiye'nin 33 üncü maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen Ortak Tarım Politikası tedbirlerini aldığını tespit ettikten sonra, tarım ürünlerinin Türkiye ve Topluluk arasında serbest dolaşımının gerçekleşmesi için gerekli hükümleri tespit eder. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hükümler, bu Protokolde öngörülen kurallardan gerekli her türlü sapmayı kapsayabilir.

Bu iki maddenin açıkça belirttiği gibi AET, tarımda ve tarım ürünleri alışverişlerinde gümrük birliğinin asgari vecibelerinden kendini muaf tutmuş yani entegrasyonu geçiş döneminde (bu dönemin istisnai 22 yıllık bölümünde dahi) öngörmemiş bu hususu vadesi belli olmayan ileri bir tarihe bırakmıştır. Diğer bir deyişle, Protokol, tarımda ve tarım ürünleri alışverişte bir entegrasyon yerine düşük bir düzeyde ve entegrasyondan çok daha zayıf bir bünyede bir tercihli ticaret rejimi ile yetinmektedir. Bu durum Protokolün 35inci maddesinde açıkça belirtilmektedir. Yani bu maddeyle, tarım ürünlerinin Türkiye ve Topluluk arasında serbest dolaşımının tespitine kadar gececik müddet (22 yıldan sonra) cari olmak üzere tarım ürünlerinde Konseyde tespit edilmek kayıt ve şartıyla Türkiye ve Topluluk birbirlerine terci tanıyacaklardır hükmü getirilmektedir.

Bu durumda ortaya çıkan husus Ankara Anlaşmasının sadece maddesinin ihlâli değil ve fakat 4 üncü maddesinde belirtilen denge kavramının da çiğnenmesi keyfiyetinin Katma Protokolle yaratıldığıdır. Buna ilaveten bütün şart ve imkanların Türkiye'ye 22 yıldan sonra tanınmasını dahi kendi bırakmış ve ileride Türkiye aleyhine kullanılmak üzere daha bir elinde tutmuştur.

Bu tercihi ticaret rejimi çerçevesinde Topluluğun Türkiye'ye tanıdığı geçiş dönemi tarım tavizleri Katma Protokolün 6 sayılı Ek'inde tespit edilmiştir.

Bu listeye genel olarak bakıldığında
1. Ortaklık rejimi sanayi kesimi ürünlerinde kaynaklı ve çıkışlı malları kapsarken tarım kesimi ürünlerinde sadece kaynaklı malları kapsamaktadır.Bunun tek istisnası, tarıma dayalı transforme ürünlerde üretim sırasında nihaî mamule göre ve miktar itibariyle % 10 oranında kaynaklı olma malzemelerdir. Fakat bu istisnanın da anlaşılmaz tarafı aslında malzemelerin (kendisi genellikle sanayi ürünü olması nedeniyle,kimyasal katkı maddeleri vs. gibi) bizatihi kendilerinin topluluğa ihracı söz konusu olduğunda sanayi ürünlerinin serbest dolaşım şartlarında mütalâa edilirken şayet transforme bir ürüne miktar bakımından %10 dan fazla dahil edilir kaynaklılık vasfını kaybetmesidir. Böylece Katma Protokol hükümlerinin sağlayacağı kazançlardan bu ürün yoksun bırakılmaktadır. Bu tip ürünün kaynaklık vasfını kaybetmesi (Protokol hükümlerine göre) 22 yılın ötesi kapsamına alınamayacağı anlamına gelmektedir.
2.Sanayi kesiminde malların serbest dolaşımdan yararlan ülkesinden ithal ülkesine doğrudan doğruya veya bunun dışındaki hallerde taşınmaları söz konusu iken tarım kesiminde bazı ürünlerin Ortak rejimi çerçevesinde kazançlardan yararlanılabilmesi bu malların ihraç ülkesinden ithal ülkesine doğrudan doğruya taşınması şartıyla sınırlandırılmıştır sadece Türkiye'den ihraç edilen mallardır ve bu durum Türkiye aleyhine tek taraflı bir mükellefiyettir.)

3.Bu listelerde yer alan maddeler hazırlık döneminde verilenlerin devamından ibaret olup hemen hemen yeni bir taviz ilâvesini öngörmemektedir.

4.Bu taviz listelerinde yer alan bir çok mallara uygulanan ülke veya İsrail , İspanya, Magrep ülkelerinde uygulanan rejimle aynıdır.

5.Bu listelerde yer alan bir çok maddelerin dış ticarete bakımından ticari niteliği yoktur. Bunların basılan farazi mallardır, bazıları da Türkiye ithalâtçı durumundadır.

Protokolün ürünlerimize getirdiği tavizlere bakacak olursak, bu tavizlerin ihracatımızı hızlandırabileceği çok şüphelidir. Bu hususu görebilmek için aşağıdaki tablo çıkarılmıştır

1969 YILI İHRACAT (T.L)


İHRACAT AET İHRACAT AET/TOP.
Sektör (x) Toplam % Toplam % %

Sanayi (**) 1.878.466.752 39,0 682.255.165 35,3 36,3
Tarım 2,938,765,276 61,0 1.252.064.577 64,7 42,6

TOPLAM 4.817.232.028 100.0 1.934.319.742 100,0 40,1

(X)Sanayi ve tarım ürünleri tasnifi AET tanımına göre yapılmıştır.
(**) Ceca maddeleri hariç

Tablodan da görüleceği üzere 1969 yılı toplam ihracatımızın % 40.1 AET'ye yönelmiştir. 1969 toplam sanayi ihracatımızın % 36.3 ü ve toplam tarım ihracatımızın '% 42.6 sı AET'ye yapılmıştır. Toplam ihracatımız içinde sanayi ürünleri % 39.0 iken bu oran AET ihracatında % 35.3 e düşmekte, tarım ürünlerinde toplam ihracat içindeki pay 1% 61.0 iken bu pay AET ihracatında % 64.7 ye yükselmektedir.

Demek oluyor ki, toplam ihracatımızın %61 i tarım ürünleridir AET'ye olan ihracatımızda ise tarım % 64.7 gibi daha yüksek bir oran teşkil etmektedir. 0 halde AET'nin Türkiye'ye tanıdığı tavizlerin anlamlı tavizler dizisi olarak kabul edilebilmesi için taviz ağırlığının tarım sektörüne verilmiş olması mantıken icap etmektedir. Ne var ki yukarıda bahsettiğimiz veçhile, AET Türk tarım sektörünün entegrasyonunu 22 yıllık dönemden sonra dahi öngörmemekte, Türkiye'ye "tercihli rejim> adı altında ikinci sınıf 'bir statü tanımaktadır. Bu .tercihli rejimin> sayısal tahliline bakacak olursak, <tercihli > hiç de gerçekçi olmadığı ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki;

Türkiye'nin 1969 yılında AET'ye olan tarım ürünleri ihracatı toplamı 1.252 milyon liradır. Bu miktarın 745 milyon liralık kısmına ne hazırlık ne de geçiş döneminde bir taviz verilmiştir. Ayrıca 1.5 milyon liralık kısmına hazırlık döneminde verilen taviz geçiş döneminde kaldırılmış. 45 milyon liralık kısmındaki tavizler ise her iki dönemde aynen bırakılmıştır <bu kısım yaş üzüm ve narenciye ürünlerini 'kapsamaktadır ki aynı zamanda üçüncü ülke rejimidir). 90 milyon liralık 'kuru üzüm ihracatında tarife bakımından hazırlık dönemi tavizi geçiş döneminde aynen muhafaza edilmiş, 114 milyon liralık zeytinyağı ihracatında sadece prelevmandan indirim kabul edilmiştir. 140 milyon liralık tütün ihracatı (2) dışında gerçek anlamda taviz miktarı 116.5 milyon liradır. Bu kısmın 51 milyon liralık alt 'bölümüne % 50 oranında bir gümrük indirim olup geriye kalan 65.5 milyon liralık kısmına ilk yılda % 75, ikiz ve üçüncü yılda %90 indirim uygulanacaktır. Bu miktarları özetlersek şu döküm elde edilir

(2)Protokol tütün ihracatında kendi tütün piyasası kurumu çerçevesinde Türkiye'ye gümrük muafiyeti uygulanmasını kararlaştırmıştır. Ne var ki topluluk bu üretimi yapan kendi üyelerine bir "emniyet unsuru (scı/eguard clauee) temin etmişlerdir. Buna göre Türkiye' den ithal edilen tütün önemli derecelere varırsa bu unsa tir. Yani doğu tütünleri Altıların kendi tütün ihracatını etkilerse Konsey ve Komisyon durumu inceleyerek iç ve diş alanI tedbirleri kabul edecektir.

Türkiye'nin söz sahibi olamadığı bu noktada tütündeki çekçi ve anlamlı olarak kabul etmeye imkân yoktur.

Sözü geçen emniyet unsurunun mevcudiyeti ve işleyişi hakkında Bknz:
Agence Internationale Diuf ormation pour le presse EUROPE 23 Temmuz 1970, Sayı 617, sf. 6-7


744.627.597TL. (Taviz yok)
744.696.797TL. (Taviz aynı, Narenciye + Üzüm)
51.116.332TL. (% 50 indirim)
65.472.880TL. (% 75 + % 90 + % 100 indirim)
114.130.582TL. (Prelevman - Zeytinyağı)
1.479.528TL. (Taviz kalkmış)
90.197.117TL. (Kuru üzüm - tarife aynı)
140.343.744TL. (Tütün)
1.252.064.577 TL. TOPLAM

0 halde toplam 881 milyon liralık miktarda taviz mevcut d bir deyişle gerçek taviz miktarı 116.5 milyon liralık kısma tanınmış demektir. Bunun 1 milyon liralık kısmı esasen muaf bir rejimde olduğundan 12.10.00) gerçek taviz 115.5 milyon liralık ihracat potansiyeline tanınmış demektir. Bu miktar ise toplam tarım ihracatı potansiyelimizin%4 ünü teşkil etmektedir.

115.5 milyon liralık tavizli ihracat bölümünün AET'ye 1970 yılında % 8 fazlasıyla satıldığını farz edersek ve .1971 yılında ise bu miktarın artacağını öngörerek satılacağını düşünürsek 1971 yılında AET'ye tavizli olarak satabileceğimiz tarım ürünü potansiyel miktarı 135 milyon dolarlık Bu ise 1971 yılında 9 milyon dolarlık bir tavizli ihracat potansiyeli demektir. (1 $ 15 TL.).

Sanayi kesiminde durum daha da aleyhimizedir. Sanayi ürünleri ihracatımız toplam ihracatımız içinde '% 39.0 lık bir pay'a sahiptir, toplam ihracatımızda % 35.3 lık bir oranı teşkil eder. 682 milyon liralık 1969 yılı toplam AET sanayi ihracatımızda pamuk 419.5 milyon liralık etmektedir. Pamuk esasen muaftır. Diğer muaflarla birlikte halen muaf olarak giren Türk sanayi ürünleri tutarı 580 milyon liradır. Deyişle, AET'ye ihraç ettiğimiz ürünlerin % 85 ine diğer üçüncü ülkeler ile birlikte aynı serbest! tanınmış bulunmaktadır. Bu malların içine bakır, demir, piritleri, afyon, borasit, pandermit ve kalomonit , demir piritleri, cıva, sodyum, borat, borat asit, antimuan kalsiyum, zımpara taşı, gülyağı, ham deriler, yün ve tiftik, pamuk gibi mallar girmektedir. Dikkat edilecek olursa, bu malların maden veya hiçbir şekilde işlenmemiş ham madde oldukları gözükür.

AET'nin vergi koyduğu mallar ise Türkiye endüstrisinin faaliyet göstermeğe yeni yeni başladığı mallardır.Meselâ, tabii veya suni iplikler, tabii veya sunî mensucat, giyim eşyası, cam ve camdan eşya, demir çelik borular, zincirler, makineler, otobüsler, kamyonlar, karoserler vs.

Demek oluyor ki, 682 milyon liralık 1969 yılı sanayi ürünlerimize tanınan taviz, toplam içinde % 15 e tekabül eden 102 milyon liralık kısımdır. Bu kısım ise dahilî üretimi 1971 de dahi yetersiz olabilecek olan ürünlerden meydana gelmektedir. 1970 ve 1971 yılları ihracatının yıllık %8 artışını varsayarak 1971'de taviz tanınan ihracat potansiyelimizin 120 milyon lira olduğu görülür. Bu ise1 $ 15 TL. hesabiyle 8 milyon dolar demektir.

0 halde 1971 yılında sanayi ve tarım ürünlerimizin tavizden yararlanacağı toplam miktarı sadece 17 milyon dolarlık 'bir yekûndan ibarettir.

Mal bazında mahiyet bakımından tetkikler yapılacak olursa, tarım sektöründeki tavizlerin ciddi olmadığı görülmektedir. çünkü tavizler çoğunlukla şu mallardadır

1. Kasaplık atlar dışında kalan saf kan damızlık atlar (Türkiye saf kan damızlık at ithalâtçısıdır),
2. Ehli olmayan sığır cinsi hayvan etleri (Türkiye'de mevcut değil),
3. Kümes hayvanları dışındaki hayvan yumurtaları (Türkiye'de mevcut değil),
4. Gıda maddesi olarak kullanılmaya elverişli olmayan kabuksuz yumurtalar (Türkiye'de mevcut değil),
5. İnsanın yemesine elverişli olmayan cansız hayvanlar (Türkiye'de mevcut değil),
6. Tropik ürünlerden ;hurma, ananas, Hindistan cevizi (Muz hariç), v.s. (Türkiye ithalâtçıdır),
7. İç yağları (Türkiye ithalâtçıdır),
8. Domuz, sığır, koyun cinsi hayvanların el ve sakatatını bir parça dahi ihtiva etmeyen sucuk, sosis, salam ve benzerleri (imali mümkün değil),
9. Kakao (Türkiye ithalatçıdır),
10.Üretim devresi dışında olan bazı sebzeler, meyveler,
11.Balina ve fok balıklarının etleri.

'Diğer bazı mallarda mesela portakal, hayvan bağırsakları, v.s, de verilen taviz İsrail, Afrika ülkeleri gibi üçüncü ülkelere verilen tavizlerle aynıdır. Patates, grapefruit,. fındık, elma, erik, balık konserveleri, domates salçası, pestiller, gazozlar, küspeler v.s, de taviz yoktur.

0 halde Protokolün' tarım ülkesi olan Türkiye'ye tarımda taviz vermemesi ülkemizin menfaatlerini haleldar edici bir mahiyet taşıyor olması demektir.

Sanayi kesiminde ise durum aynı mahiyettedir. Her ne kadar, Protokol Türk sanayi mamullerine taviz vermişse de, sanayi 'malları ihracatımız gerek üretim gerek fiyat yetersizliği nedeniyle çok kısıtlıdır.

Protokol, Altılardan gelecek sanayi ürünlerine Türkiye'nin açmasını iki farklı dönemde ele almıştır. Bu mallar 12 yıllık ve 22 ler halinde hazırlanmıştır. 12 yıllık listelere giren mallar Altılardan ihraç edildiğinde gümrük vergileri 12 yıl 'içinde sıfıra iblâğ edilir. 22 yıllık listelere 'giren mallardaki gümrük resimleri de 22 'yıl içinde sıfıra düşmüş olacaktır (Madde 10).

Türkiye Altılardan yaptığı ithalâtına uyguladığı bütün miktar kısıtlamalarını da 22 yıl içinde tamamen 'kaldıracaktır. Gümrük vergileri ve miktar kısıtlamaları tedrici olarak kaldırılır. Bunlar 12 ve 22 yıllık liste olarak uygulanır.

Bunları her iki listeden alınan 'bazı örneklerle açıklayalım: Binek otomobilleri, 'helikopterler, uçaklar, uçak motorları, örme makineleri , ı gibi mallar 12 yıllık listededir. Polis copları, sosyete mahsus eşya, atlı karıncalar, her nevi yapma bebek, elbise fırçalar lığına mahsus yapma kuşlar, manikür, pedikür alet ve takımları, sakal, bıyık, lüle ve perçemler gibi mallar da 22 yıllık listededir.

Korunmaya muhtaç mallar listesinden polis copları ve 12 yıllık de uçakları alalım. Coplar üzerindeki ilk gümrük vergisi indirimi 1 Protokolün Protokolün ürürlüğe girmesi ile % 5 olarak yapılacak indirim 3,6 ve 10 uncu tekrar edilecek ve indirim oranı % 10 a çıkarılarak 12, 12,13,15,17,18,19,20,21,22 inci yıllarda uygulanarak coplar üzerindeki 'gümrük vergisi 22 yılda sıfıra düşürülecektir. Uçaklar üzerindeki vergi ise ilk yılda % 10 indirilecek 3, 5, 6, 7,8, 9, 10, 11, 12, adi yıllarda tekrarlanarak sıfıra tır. Uçaklar üzerindeki vergi 12 adi yılda sıfır iken coplar üzerin % 30 inmiş olacaktır.

Miktar kısıtlamaları ise şu şekilde ele alınacaktır. (Madde 25): Protokolün yürürlüğe girişinden bir yıl sonra Türkiye'de liberasyonda olmayan HER maddenin ithalâtında Altılar lehine kontenjanlar açılır.İthalat yoksa kontenjan açılır. Bunun yanı sıra, libero edilmemiş bir maddenin olan ithalâtı Protokolün yürürlüğe girişinden sonraki ilk yılda o maddenin toplam ithalâtının % 7 sini bulmadığı takdirde, bu ithalât miktarını hale getirici şekilde ilâve 'kontenjanı Türkiye açmak zorundadır. Protokolün yürürlüğe 'girişinden üç yıl sonra Türkiye bu suretle tespit edilmiş kontenjanları, 'bir yıl öncesine 'göre, toplam değer olarak en az '% 10 ve her madde ile ilgili kontenjanın değerinde de en az % 5 oranında bir genişleme gerçekleştirecek şekilde artırır. Bu 'değerler, her iki yılda 'bir önceki döneme göre aynı oranlarda artırılır. Bu hususlara ilâveten, Protokolün yürürlüğe girişinin 13 üncü 'yılından başlayarak, iki yılda 'bir, her kontenjan, önceki döneme göre EN AZ % 20 oranında artırılır.

Protokol'ün iktisadi bünyemize tesir edici diğer bir hükmü de teminatlar konusundadır.

Protokol, Türkiye tarafından Altılardan yapılacak olan ithalât için ithalâtçılar tarafından yatırılması gerekli teminatları 12 yıllık listede için, gümrük indirimlerindeki süre kademelerine uyarak, 22 yıllık listedeki mallar için ise bu listedeki gümrük indirim sürelerinde uygulanan oranlarda azaltarak ilga edecektir. Teminatların ilgası ekonominin sanayileşmesine çok büyük menfi etkisi olabilecek bir durum yaratmaktadır. Bugüne kadar olan uygulama, teşviki öngörülen sektörlerdeki itha1âtta teminat hadlerinin çok düşük tutulması , gelişmesi öngörülmeyen sektörlerde ise hadlerin yüksek oranlara çıkarılması iken, bu kalkınma politika aracının ilgası önemli sonuçlar getirecektir.

Ekonomi politikalarımıza menfi tesir icra edici diğer bir Protokol hükmü de (Madde 47/4), Türkiye'den Altılara ihraç edilen 'bir malın tekrar Türkiye'ye ithal edilmesi anında hiç bir gümrük vergi, veya kısıtlamaya tabi olmamasıdır. Bu hüküm tıpkı Osmanlı imparatorluğundaki küçük sanayi kuruluşların, Avrupa'nın simsarları haline getiren 1838 Ticaret sözleşmelerinin verdiği sonuç gibi bir sonuç doğuracaktır. Farz edelim ki, Türkiye'den deri ithal eden Altılar bu deriyi işleyip giyim eşyası olarak, veya bidonlar içinde Altılara sevk edilen meyve suları Avrupa'da şişelenerek Türkiye'ye satılsın. Bu durumda Türkiye'de bu sektörlerde sarsıntılar artacak ve tüccar sanayici genç ve tecrübesiz Türk müteşebbisi sanayici vasfını alamadan simsar/tüccar durumuna düşürülecektir..
'Bütün bu yukarıdaki hususlara rağmen 23 Kasım 1970 de imzalanan Anlaşmanın 'ticari hükümlerinin ön yürürlüğe konulması hakkında 1 Şubat
1971 tarihinde Altılar Konseyi kendi organlarını yetkili kılmış ve Türkiye Daimi Temsilciliği ile müzakerelere başlama yetkisini vermektir. (3) Gerçek-ten de 'ticaret hükümlerinin erken yürürlüğe girmesi hakkında Türkiye'nin Altılarla yaptığı müzakerelerin başlangıç: 22 Temmuz 1970 tarihine kadar gitmektedir. 23 Temmuz 1970 tarihli Europe haber bülteninde bu konuda bilgi verilmektedir. (4) Bültene göre, ticari hükümlerin parlamentolar tarafından Protokolün tasdiki beklenmeksizin önceden uygulanmaya alınması, karar altına alınmıştır. Demek oluyor ki her ne kadar Katma Protokol Kasım 1970 de imzalanmış ise de ticari hükümlerin önceden yürürlüğe girmesi Temmuz 1970 de kararlaştırılmıştır. Bu konu hakkında resmi kayıtlar da sarihtir.
Ortak Pazar ve Türkiye arasındaki Ortaklık Komitesinde 19 Ekim 1970 de cereyan eden müzakerelerin zabıtlarında aynen şu satırlar yer almaktadır:
Türkiye'de delegasyonu, 22 Temmuz 1970 tarihinde son Ortaklık Konseyi toplantısında Türkiye Dış işleri Bakanının bu Protokolün TBMM'ce kabulü ve Topluluk Konseyince tasdikinden sonra Katma Protokolün ticari hükümlerinin erken yürürlüğe konulması isteğini belirttiği hatırlatılıyor ….
Topluluk delegasyonu bu kararı için Türk delegasyonuna teşekkürlerini sunar.... (5)

Demek oluyor ki, Türk Dış İşleri Bakanı 22 Temmuz 1970 tarihinde ticaret hükümlerinin erken yürürlüğe girmesini Konseyden talep ediyor, bu talep 23 Temmuz 1970 tarihli Europe haber bülteninde karar alarak
ve Konsey Türk delegasyonuna teşekkürlerini 19 Ekim 1970 tarihli iletiyor ve Altılar Konseyi kendi organlarını 1 Şubat 1971 de müzakereler için yetkili kılıyor.

Genel ekonomi teorisi çerçevesinde Gümrük 'Birliğinin kuvvetlendirilmesi ameliyesinin biri geri kalmış diğeri ilerlemiş iki ekonomik yapı dengeli olarak başarılması hemen hemen imkansızdır. Bu değil sadece ekonominin yapısal karakterlerinin farklı olmasından ve fakat Gümrük Birliğine söz konusu olan mal ve hizmetlerin mahiyetlerinden de doğmaktadır. Bu mahiyet farlarının derece ve nevi katma protokolün ekleri olarak verilen listelerinde açıkça kendisini göstermektedir.
Farz edelim ki, A sanayileşmiş 'bir ülke (Ortak Pazar ülkeleri gibi),ise tarıma dayalı geri 'kalmış bir ülkedir (Türkiye gibi).

'Bu faraziye altında ülkelerin gümrük birliğini kabul ettikleri ve aralarında üçüncü ülkelere karşı yüksek bir ortak gümrük sistemini uyguladıklarını düşünelim.


Ülke A sanayi ürünleri ihraç ettiğine göre, sermaye - yoğun yapılarına sahiptir. Yani, ülkede prodüktivitesi yüksek üretim 'kollarında çalışmaktadır. B de ise emek - yoğun üretim kolları (hakimdir. Tarım mallarına karşı olan talep, ülke A da iki yönden sınırlıdır. Bunlar 1. Tarıma karşı olan ihtiyaç düşük nüfus artışı ile sınırlıdır. Nüfus artışı sanayileşmiş ülkelerde az 'olduğundan, gıda ve tekstil ürünlerine karşı olan hızlı bir artış beklenmemektedir. 2. Tarım mallarındaki elastikiyeti dahili fiyatlarda bir ucuzlama halinde dış talebin artmasına 'sebep teşkil
vasıftadır. 0 'halde A nın talebi sınırlı .kalacaktır. B nin sınai mallar ise 'hızlı nüfus artışı ve e1astikiyet sebebiyle artacaktır. Bunun ödemeler dengesine baskı yapacağı ve açıklar tevlit edeceği aşikardır. 0 halde Gümrük Birliğine gidiş 'B nin aleyhine olarak bir dengesizlik durumu yarata olarak, tarım ürünlerinin değerlerini yaratan girdiler bakımından fiyatları, sanayi ürünlerine nazaran düşüktür. Bu mübadelede B den akan malların'değer toplamlarının A dan alınan mallara eşit olabilmesi için B nin toplam arzının çok yüksek olması, ve bu arz'ın A daki sınırlı talep yapısıyla karşılanması gerekecektir. Aksi takdirde, yaratılan toplam değerler bakımından mübadele, B nin değer kaybına sebep olacaktır. Bu değer kaybı yankısını ödemeler dengesinde gösterecek, 'dövizin kıtlık fiyatı süratle artacak, A dan mal ithalatını karşılayabilmek imkansızlaşacaktır. Mal ithalatının yapı dahil fiyatları yükseltecek 'bu ise, ihracatı kısıtlayacak ve devamlı şekilde devalüasyonlara başvurmayı gerektirecektir. Devalüasyon sonucu. artması 'beklenecek ve fakat elastikiyet yüzünden beklenen artış tecelli etmeyecektir. Bu artışın olmaması döviz stoklarının yükselmesini doğuramayacak, devalüasyon sonucu fiyatları artan A nın mallarına karşı olan karşılanamaması zorluklarını tevlit edecektir. Bu çemberden B çıkmayacağı gibi, denge A nın lehine dönecektir. Zira, A kendi sanayi üretimine gerekli ipuçları B den her devalüasyon sonucunda daha ucuza elde edecektir.

(3) AET Basın Enformasyon Müdürlüğü, Avrupa Topluluğu, Brüksel, Sayfa 4, Mart 1971, Sf. 9
(4)Agence International D'information pour le presse Europe. 23 Temmuz 1970, Say 617, Sf. 6 - 7
(5) CEE-TR-43/70, Ortaklık Komitesi- 37. Toplantısının özet ve Sonuçları, Brüksel, 8 Ocak 1971, 81. 9

Teorik olarak dahi çalışamayacak bir mekanizma, az gelişmiş tarım ülkesi olan Türkiye ile gelişmiş sanayi ülkeleri birliği olan Ortak Pazarla hiçbir şekilde dengeli olarak çalışamayacaktır. Ticari hükümlere tek taraflı öncelik veren bu Protokol bu dengeyi temin için herhangi bir kontrol aracını da getirmemektedir.

Bu noktada Ortak Pazar'ın Türkiye'den ithal ettiği ürünlerin sek törel dağılımına bir göz atmak yerinde olacaktır.

Ortak Pazar'ın Türkiye Menşeli İthalatının Toplam İthalat içindeki
Oransal Dağılma (%)

YILLAR

1951

1982

1963

1964

1985

1966

Sektör

(1)

(2)

(3)

(4)

(5)

(6)

Tarım ürünleri

'1.91

'1.91

1.61

1.52

1.49

1.53

Gıda sektörü

0.25

0.68

0.75

0.46

0.87

0.26

Sınai ham mad.

0.32

0.20

0.15

0.12

0.12

0.18

Sınai yarı mamul

0.02

0.03

0.01

0.03

0.05

0.11

Sınai mamul

0.05

0.05

0.06

0.05

0.05

0.04

TOPLAM

0.04

0.43

0.35

0.31

0.32

0.32

Kaynak: AET İthalat Yapısı, DPT 588-İPD 234, Ankara.,

Demek oluyor 'ki, Ortak Pazarda Türkiye'nin sınai mamul ihracatı on binde 4 gibi ihmal edilecek derecede azdır. Aslında ithalat ve ihracatımızın 1957 - 19616 dönemindeki seyri tetkik edilecek olursa, Topluluğun Türkiye Sanayi Sektörü mallarına kapılarını açması büyük 'bir anlam 'taşımamaktadır. Zira bu on yıllık dönemde ihracatımızın ortalama yüzde 31.7 si AET'ye 'yönelmiş, ithalatımızın yüzde 31.5 i AET'den yapılmıştır. (6) AET'ye olan ihracatımızın ortalama yüzde 79.6 sı tarımsal ürünler, yüzde 6 sı sınai ham maddeler, yüzde 3.6 sı sınai yarı mamuller, yüzde 5:4 ü sınai mamuller ve yüzde '5.4 ü gıda sektörü ürünleridir. On yıllık dönemde bu ihracat paterni hemen hemen sabit kalmıştır.

İhracat paterninin sabite yakın 'kalması demek ekonomik bünye'mizde büy0k transformasyonların yer almadığı ve/veya Ortak Pazar ülkelerinin bizim mallarımıza olan taleplerinin miktar ve patern 'bakımından sabite yakın kalıyor olması demektir. Gümrük resimlerinin AET'ce indirilmesi, eğer Türkiye'nin bünyesi tarım ülkesi vasfım değiştirmez ise satacağı ürünlerin cinsini değiştirecek demek değildir; diğer yandan, tarım ürünlerimize olan AET talebi, gümrük indirimi dolayısıyla fiyatlar düşeceğinden artamaz, zira tarım ürünlerine olan talep fiyat indirimlerine hassas değildir. Ortak Pazar'ın talep kompozisyonunun değişmesi ise gümrük indirimini ile ilgili değildir. Bütün bu noktalara ilaveten, kaldı ki, Katma Protokol dahi tarım ürünlerimize anlamlı bir tavizler dizisi de getirmemekte tarım sektöründe 'bir entegrasyonu ret etmektedir.

0 halde sınâi mallarımızı ihraç edip edememe sorununu dışında sanayi sektörüne hasredince daha bilimsel bir gerçekliğe kavuşturmuş olmalıyız. Ne var ki, yukarıda verilmiş olan Tablodan da açıkça gibi AET'ye olan sanayi mamulleri ihracatımızın AET içindeki oranı gibi ihmal edilebilir bir miktardır. Sınâi hani madde ve sinsi yarı dahi rakamlar çok küçüktür. Bu sektörde üretim ancak yurt ihtiyaçlarına cevap verir yeterlilikte olması, ihracata büyük imkanlar bırakmaması ekonomimizin az gelişmiş ekonomi, olması nedeniyledir. 0 halde, satacak sınâi ürünü olmayan bir ülkenin mallarına gümrük indiriminde bulmanın mantıki ve gerçekçi ve bilimsel sonucu ihracatın artacağı olamaz. (Kaldı ki Devlet Planlama bu tip ürünlerin mümkün olabilen maksimum potansiyelini ihracata yöneltmek için ihracatçıları vergi iadeleri gibi teşvik tedbirleriyle, yani Ortak Pazar'ın vermiş olabileceği gümrük indirimi tavizini eş değerince ve bazı hallerde ondan daha fazla imkanları 1968 den beri tatbikat safhasına koymuş bulunmakta, kısaca Ortak Pazar'ın Geçiş Dönemi ile ifa etmesi gereken fonksiyonu çoktan beri ifa etmektedir. Bal böyle iken, AET ile olan ilişkide neden ekonomimize ilâve yükümlülükten başka 'bir şey getirmeyen 'bu haliyle kabul edilecektir?

İstatistik bilgiler, (AET - Türkiye İlişkilerinin Ekonomik 5m unları, DPT 571-İPD 230, Mayıs 1968 incelemelerinden alınmıştır. Buradaki mal tanımı AET tanımından farklıdır.


Türk ekonomisinin sanayileşme derecesi ve durumu geçiş dönemine girmeye hazır olmadığına göre ve tatbikattaki teşvik mekanizmalarının var olması hususuna binaen, Geçiş Dönemine şu anda girmek veya girmemek çatımıza 'bir etkide bulunamaz. Aksine Ankara Anlaşmasının imkânları tam kullanılmış olsaydı 30 Kasım 1974 de yani yaklaşık olarak 1974 de yani yaklaşık olarak 1975 de Geçiş Dönemine girilmiş olsaydı ekonominiz sınâi temellerini kurmuş, İkinci Beş yıllık Kalkınma Planında kurulması öngörülen dev tesisleri ikmal etmiş, Türkiye'de temel sanayi kurulmasını öngören Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Ortak Pazar'ın gelişmesine oranlı bir biçimde hazırlanmış, bu hazırlığı Beş Yıllık Plan döneminin ikinci yarısına kadar uygulamış olacaktı.

Bu kadar önemli bir döneme geçmekte olan Türk ekonomisi sınâi ihraç etme potansiyelini gerçekleştirmiş olacağından, Ortak Pazar'ın gümrüklerini indirmesi işte ancak o zaman bir mana ifade edebilir ve ihraç pratik AET düşünülebilirdi. Yoksa, bu gün 'için Ortak Pazar Geçiş Dönemine acele girmememiz ihraç imkanlarımızı yok edecektir, görüşü geçerli değildir.


Bütün bu hususlara ilave olarak şu noktanın göz önünden biz dahil kaçırılmaması salim karar vermek için gereklidir: AEI' gümrüklerini sadece Ortak Üye olarak 'kabul etmek istediği Yunanistan ve 1ürkiye'ye tanımış değildir. AET Yugoslavya, İsrail, Japonya ve hatta bizim RCD partnerimiz olan İran'a bile ihracat avantajları sağlamıştır. Karşılıklı ve ikili ticaret antlaşması mahiyetinde yapılan bu antlaşmalarda 'AET geniş indirimleri uygulamaktadır. Mesela, İran, daha çok yakın bir geçmişte olan antlaşmasının üçüncü yıl dönümünde , topluluktan avantajların genişletilmesini ve ithalat şartlarının yumuşatılmasını istemiştir. Bu isteğin kapsamında ticaret antlaşmasının hacminin genişletilmesi de vardır. Bilindiği g İran'ın el işleri sanayine geniş gümrük indirimleri uygulanmaktadır. (Bak. iktisadi Kalkınma Vakfı Bülteni, Sayı 1.4, Sf: 2). Türkiye de 1975 dar bu tip bir anlaşma akdedilebilir ve Geçiş Dönemini bu 'yıldan itibaren başlatılabilir ve Geçiş Dönemi bu Türkiye'nin menfaatlerine daha uygundur.


Geçiş dönemini hızlandırmazsak sanayimizin rekabet gücüne kavuşmasını sağlayamayız iddiası da varit olamaz. Zira, burada kastedilebilecek olan husus, mevcut sanayimizin mamullerinin Ortak Pazar piyasalarından gelecek olan Avrupa mamulleri Türk piyasalarında rekabete kavuşturulmalarıdır. Yoksa,, Türk sinsi mamullerinin ihraç edilerek Avrupa piyasalarındaki mamullerle rekabet etmeleri değil.

Bu noktada Katma Protokole. dönelim.. Katına Protokol, Türk sınai ürünlerinin başlıcası olanlarından dokuma halıları, pamuk ipliği ve diğer pamuklu maddelere kantitatif kısıtlamalar germelerini ve bu yol ile bu ürünlerin Avrupa pazarlarına girmelerini 12 yıllık 'bir müddetle kısıtlanmıştır. (Bunun yanında, Türk ekonomisinin az gelişmiş bir bünyede olması nedeniyle sınai üretimi ya sadece iç tüketim ihtiyacını karşılamakta ya da hiç üretilmeyen malların dayandığı temel endüstrilerin kurulabilmesi için gerekli ara malların üretimini kapsamaktadır. Avrupa'ya, Türk ekonomisini dönemeç noktasında bulunduğu şu yıllarda ihraç edebileceği pek önemli yekün tutan sınai malları mevcut değildir. Buna ilave olarak, Protokol, hazırlık döneminin kısa kesilmesi neticesiyle, Türk ekonomisinin kuvvetlenme yıllarında, gümrük duvarlarını 12 yıl içinde Avrupa mallarına karşı kaldırmakta.dır. 0 halde, uzun bir tarihi istihale içinden geçerek sanayileşmiş Avrupa'nın kalitesi yüksek, maliyet yapılan düşük malları Türk malları ile Türkiye'de rekabet edeceklerdir. Şimdi, Türk sanayi mallarının bu on iki yıl içinde rekabet gücüne kavuşması gereklidir ve geçiş dönemi bu rekabet gücüne ulaşma gerekliliğini sağlayacaktır denilmektedir. Bu görüş sakıttır.. Türkiye sanayini henüz (kurmak üzere olan az gelişmiş bir ülkedir. (Batı anlamında entegre tesislerin kurulması, özel sektörün ticaret alanından sanayi alanına geçişinin tarihi öyle 80 - 40 sene öncesine dayanıma.ma2kta ve fakat aksine gerçekçi bir anlamda sadece İkinci (Beş Yıllık Plandan bu yana hızlanmış bulunmaktadır. Bu biçimde sıhhatli fakat yeni ve genç bir sınai bünyesinin Avrupa'nın yerleşmiş tecrübeli ve hatta son yıllarda Amerikan sermayesiyle devleşmiş ekonomik güçteki endüstrilerinin mallarıyla rekabetine dayanmak söz konusu edilemeyeceğinden rekabet gücünün kazanılması 'görüşü mesnetsiz hoş bir 'arzudan öteye gidemez. Rekabet imkanlarının gerçekten kazanılmasının temini istenilirse, ekonomimizin bu dönemeç noktasında korunarak, olgunlaşması için geçiş dönemine girme Ankara Antlaşmasının ruhuna sadık kalınarak tehir edilmelidir. Diğer bir deyişle, hazırlık dönemi, Türkiye'ye verilmiş bir halktan sarfı nazar edilmeyerek 1975 e kadar uzatılmalıdır. Bütün bu hususlara ilave olarak şu soru açıkça sorulmalıdır. Katma - Protokol Türk sanayinin rekabet 'gücüne kavuşması için ne gibi araçlar, gereçler ve imkanlar getirmektedir?

Protokolün dikkatli tetkiki sonucunda araç, gereç ve imkan olarak tavsif edilebilecek hususların ciddi nitelikte olan.ayan gayet cüzi bir iki nokta olarak belirdiği görülmektedir. 'Bu durumun genel nedeni Ankara Antlaşmasının dördüncü maddesinde öngörülen ve katma protokolün başlangıç kısmında da tekrar edilen "karşılıklı ve dengeli yükümler (mükellefiyetler)" esasının maalesef Protokol hükümlerinde ihmal edilmiş olmasıdır. (Bir başka deyişle, bu protokolle Türkiye, mütekabiliyet esasını çiğneyen bir çok mükellefiyetler yüklenmiş, ve aynı zamanda dengesiz tavizler sistemini AET'ye tanımıştır. Şu anda belirtmek gerekir ki, Protokol Türk sanayinin rekabet gücüne kavuşmasını temin etmek üzere anlamlı araç, gereç ve 'imkanlar bu tek taraflılık havasından ötürü bünyesinde toplayamamıştır. Protokol, bu rekabetin gerçekleşme anahtarı olarak sadece istisnai mallar listesini getirmektedir (22 liste). İstisna mallar listesi ise protokolde 111 sayılı liste olarak ele aL ve Türkiye'nin 1967 yılında AET'den yapmış olduğu ithalatın toplam değerini baz olarak 'kabul ederek bu değerin % 45 oranına tekabül eden kısmını mallarla doldurmuştur. Bu mallarla konulmuş olan gümrük resim ve sair vergilerin sıfıra indirilmesinin 22 yıl içinde 'bitirilmesi gerekli olarak kabul edilmiştir.

Diğer bir deyişle bu listedeki mallar üzerindeki gümrük indirimleri 22 yıl sonunda değil, fakat 22 yıl içinde kademeli olarak sıfıra varacaktır. Bu listedeki mallar üzerindeki ilik indirim Protokol tasdi.k edilir edilmez % 5 olarak icra edilecek, ikinci indirim yürürlüğe girişin üçüncü yılında tekrar olarak gerçekleştirilecektir. Kademeli indirimler devam edecek ve geçiş döneminin 12 yıllık müddetinin sonunda 12 yıllık Listedeki mallar yüzde yüz indirilmiş olurken, bu müddetten 3 yıl sonrada 22 yıllık listedeki malların gümrük indirimleri yüzde 50 oranında indirilmiş olacaktır. Dolayısıyla Protokolün imkanı sıhhatli bir 'araç, gereç ve imkan olarak telakki edilemez. Diğer dan, Türk ekonomisinin yapısı ile 'Ortak Pazarın sanayileşmiş ülkeleri arasındaki mevcut endüstrileşme oranları arasındaki açık çok büyüktür. Bu tayı Ortak Pazar ülkeleri imalat sanayi üretim ortalaması ile Türkiye'nin imalat sanayi üretiminin karşılaştırılması açıklıkla belirtilmektedir (Bak. Yayın No: 83t, 1989)

0 halde, yapıları 'bu kadar farklı iki ekonomik bünyeden zayıf bu sahip olan Türkiye'nin endüstrisinin rekabet gücüne; geçiş döneminde bu tip
Protokolle kavuşacağını zannetmek yanıltıcı büyük bir hatadır.

Coşkun ÜRÜNLÜ

CUMHURİYET                                                                               
3.1.1977
2. Sayfa

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır