Seçimin Düşündürdükleri

 

Seçimin Düşündürdükleri

 

Türkiye bugünlerde bir seçim noktasında bulunmaktadır. Genel seçimlerin sonucuna göre, ülkenin gideceği yön halk tarafından belirlenmiş olacaktır. Bu dönüm noktasındaki yönler eski günlerde cari olan sağ veya sol değildir. Türkiye'nin gündeminde artık sağ veya sol tercihleri değil, ülkenin sosyo-ekonomik bünyesinin son on yılda ulaştığı yapının restore edilip edilmeyeceği tercihleri vardır. Seçmen ya Türkiye'nin yapısının restore edilmesine ya da değişimin ("istikrarın") devamına karar verecektir.

Seçmen ya devlet ve toplum yapısının özünü hızla değiştirmek isteyen ve iktidarı döneminde bunu kısmen başaran Anavatan Partisi'nin yönlendirişinin devamına "olur" verecek ya da SHP, Doğruyol ve kısmen de DSP'nin istekleri doğrultusunda restorasyon için Anavatan Partisi'ne engel olacaktır.

İlginç olan husus, bir iki küçük muhalefet partisinin dışında ana muhalefet partilerinin seçim platformlarında bu kavramın dışında hiçbir ideolojik ya da "teorik" inançlar dizisine sahip olmayışıdır. Seçim platformunda ne devletçilik, ne halkçılık veya buna benzer ya da bunun aksi kavramlara rastlanılmamaktadır. Asıl tema ya devlet ve toplumun dejenere olduğu iddiası ile devlet ve toplumun restorasyonuna ihtiyaç bulunduğu ya da istikrar gerektiği ve bu istikrarın bozulmaması yani iktidarın devamı tartışması olarak gözükmektedir. O halde burada üzerinde durulması gereken temel konu "restorasyon"dan ne kastedildiğinin saptanmasıdır.

Türkiye, 1908 meşrutiyeti ile hızlanan Batılılaşma sürecinde ANAP iktidar dönemine kadar hep tek bir ana kavram içinde yol almıştır. Bu kavram 1789 Fransız İhtilali, yani Jacoben geleneğidir. Diğer bir deyişle merkeziyetçi, bürokratik devlet yapısının tesisi ve elit/bürokrat yönetim ile halk kitlelerinin yönetilmesidir.

Jacoben geleneği Osmanlı imparatorluk devlet anlayışına hakim olan padişahın ordu ile birlikte yöneten, tebaanın yönetilen olması anlayışıyla da kolaylıkla bağdaşmıştır. Bu çizgi Anavatan Partisi'nin devrimsel değişiklikler yaratma noktasına kadar da süregelmiştir.

Günümüzde gündemde olan olgu işte bu Anavatan Partisi'nin yarattığı devrimsel değişiklikler ve bu değişikliklere karşı duyulan tepki ile Jacoben-Osmanlı kavramına durulan özlemin tekrar canlandırılması isteklerinin çatışmasıdır.

Ortada açık olan gerçek Türkiye'nin devlet toplum yapısının ANAP iktidarı döneminde değişmeye başlamış olmasıdır. SHP ve DYP bu değişikliği "devletin tahribi" olarak algılama yanlışına düşmüşlerdir. Gerçek olan, devletin tahribi değil devletin Jacoben yapısından kurtarılıp Anglo-Sakson anlayışındaki devlet anlayışına dönüştürülmesi çabasıdır. Türk devletinde artık temel unsur devletin de çağdaşlaştırılmış bir yapıya kavuşturulmasıdır. İşte bu olayın ANAP döneminde oluşması ama bu oluşumun süratinin olağanüstü bir hızla seyretmesi sorun yaratmıştır. Aslında Jacoben-Osmanlı'ların adeta affedemedikleri bu yenilenme ve değişme çizgisindeki iç dinamizmdir. Dinamizm temelde Fransız ihtilali'nin ya da daha doğru bir ifade ile Fransız zihin yapısının doğurmuş olduğu Jakobenizme zıt bir kavram olup, Anglo-Sakson geleneğinin öz yapısını oluşturur. Bu öz yapı günümüzde Amerika Birleşik Devletlerinin de özyapısında kendini gösteren "serbest rekabet" temelindeki piyasa ekonomisi olarak belirmektedir.

Diğer bir deyişle, Türkiye'deki bugünkü iktidar ile muhalefet partileri arasındaki çatışma dış görüntüsü itibari ile "restorasyon" ya da "istikrar" olarak beliriyorsa da aslında temeldeki çatışma, "kamu otoritesini" temel alan "kuralcı" Kıta Avrupa düşüncesiyle "insan'ı temel alan "akılcı" Anglo-Sakson düşüncesi arasındadır.

SHP kendi iç çekişmelerini çözememesinden ve dinamizmin temsilcisi olabilecek Baykal düşüncesini de dışladığından, bu çatışmanın hemen hemen dışına itilmiş ve ayrıca neyi niçin savunduğunu sergileyemediğinden adeta yarıştan çekilmiş durumdadır. SHP'nin esas olarak sarıldığı tema "devleti yeniden tesis" etme olarak belirmekte ve yaklaşımları tam bir Jacoben-Osmanlı anlayışını geri getirme olarak billurlaşmaktadır.

DYP ise, bu anlayışı "restorasyon" ifadesini kullanarak açıkça dile getirmektedir. Ama arada bir farklılık ve bir de fazlalık vardır. DYP'nin restorasyondan kastettiği hem Jacoben-Osmanlı geleneksel çizgisine dönüşü hem de ANAP iktidarının ekonomik yapıyı değiştirmesinden dolayı belli kayıplara uğrayan bazı üretici/esnaf kesimlerinin eski güçlerine yeniden kavuşturulacağı vaadlerini de içermektedir. Vaad verilenler esnaf, sanatkar eski bir deyişle "eşraf" denilen ve kendi ekonomik güçlerini kapitalistleşen firmalara terk etmek zorunda kalmış olan daha çok bireysel küçük üretim ve dağıtım üniteleri ile eski kapalı ekonomi dönemlerinin özlemi içinde olan "sanayici"lerdir. Bu durum aslında ANAP'ın ekonomiye verdiği ivmenin sonucunda ulaşılmış olan bir durumdur. Bunu yaratan olgular, ekonominin büyümesi, kapalı ekonomik yapıdan açık ekonomiye hızla geçiş, ülkenin uluslar arası rekabete açılması, genç ve dinamik yönetici kadroların kurum ve şirket yönetimlerine geçişi, tüketicinin küçük üreticilerin ürettiği mal ve hizmetleri büyük firmaların üretimi ya da ithalatı karşısında tercihten vazgeçmeleri gibi ekonominin büyümesinin doğurduğu sonuçlardır.İşte bu sonuçlardan negatif olarak etkilenenler ile merkezi otoriteyi özleyen Jacoben-Osmanlılar restorasyon yapacağız diyen DYP'ye doğru yönelmişlerdir.

Ne var ki bu yöneliş belki DYP'ye seçim için bazı avantajlar sağlayacaktır, ama bu restorasyonu gerçekleştirmek olanaksızdır. Zira, çok açıktır ki, ekonomik sürecin gelişmesiyle varılan yapı, zorlamalarla geriye döndürülemez. Bu tıpkı, büyük ölçekli entegre sanayi tesislerinin yerine "küçük sanayi siteleri" kuracağız düşüncesi gibi yalnız yanlış değil, aynı zamanda da maddenin özüne aykırı bir mantıksızlıktır. İstenildiği kadar bazı kesimlere cazip gelen Jacoben Osmanlı düşüncesi ön planda sunulsun, istenildiği kadar ekonomik yapının uluslar arası niteliğe ulaşmasıyla kaybolmaya mahkum eşraf ve sanayiciye davetiyeler çıkarılsın, temeldeki çatışma gelişmenin devamını isteyenlerle yani istikrar taraftarlarıyla geriye gidişi simgeleştiren restorasyoncular yani muhafazakârlar arasında olacak ve kazanan taraf önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin, 21. yüzyıla girişinde hangi yapıda bir ülke olacağına karar verecektir. Ne var ki, kanımıza göre, muhalefet kazandığı takdirde gelecek seçimler vadesinden çok öne alınmak zorunda kalınacak, ANAP kazandığı takdirde Türkiye'de 1995'lerden önce seçime gerek duyulmayacaktır.

Coşkun Ürünlü-Radi Dikici

DÜNYA                                                                               
16 EKİM 1991

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır