Türkiye Ekonomisi Nereye Gidiyor?

 

Türkiye Ekonomisi Nereye Gidiyor?

 

Türkiye'nin sanayici kesimi, ödemeler dengesinin " Endişe verici" duruma geldiğini, ama " Bir ülkenin dış ticarette verdiği açıklar nedeniyle batmasının pek beklenemez" olduğunu ilân etmiş bulunmaktadır. (1) Gerçekten de bir ülkenin sadece ödemeler dengesi açığı yüzünden "batması" pek beklenemez. Ne var ki, diğer yapısal sorunlar bu duruma eklenirse, büyük bir kolaylıkla ülkenin çok ciddi sorunlar içinde olduğu, geleceğin aydınlık olmadığı anlaşılabilir.

Türkiye'nin bugünkü ekonomik durumu böyle bir saptamaya açık kanıt göstermekte midir? Eğer kanıt olumlu ise alınması gerekli önlemler neler olabilir?

Türkiye'nin bu yılki ithalâtı 5 milyar dolara yaklaşmaktadır. Bu ithalâtın yarıya yakın bölümü spekülatif ithalât niteliğindedir. Yatırım ve üretim gereklerinin dışında seyreden bu ithalâta karşılık ihracatımız 1,5 milyar dolayındadır.

Dış Ticaret açığının 3,5 milyar düzeyine yükselmiş olması yanında işçi dövizleri girdisindeki nispî yavaşlamanın süreklilik kazanması ve bu durum karşısında AET'nin işgücü serbest akımı sürüncemede bırakması , ihracatımızın halen dört geleneksel tarım ürününe bağlı olması (üzüm, tütün, fındık, pamuk), AET'nin ithalâttaki kısıtlamaları yumuşatmayıp kendi ihracatı için dengelenmeyi ret etmesi, net döviz rezervlerinin -275 milyar dolar düzeyinde seyretmesi, Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) girdilerinin yavaşlaması ve fakat geri ödemenin 100-120 milyon dolar tutarında bir meblâğ olarak başlayacak olması gibi faktörler, durumun gerçekte endişe verici niteliğe ulaştığını kanıtlamaktadır.


Diğer Veriler

Bu endişe verici durumu tehlikeli durum haline dönüştüren diğer veriler ise şöyledir;

1- 1976 yılı bütçesinde gelir tahmini 153 milyar liradır. Bunun azami sınırdaki gerçekleşmesi 138 milyar lirayı aşamaz. Demek oluyor ki, daha başlangıçta açık 15 milyar liradır. Bunun gerçekçi olarak nasıl kapatılacağı inandırıcı bir biçimde ufukta gözükmemektedir.

2- Kamu İktisadî Teşebbüslerinin başlangıç açığı ise 23 milyar dolardır. Bu açığın karşılanması için önerilen yollardan biri dış borçlanma, diğer Merkez Bankası olarak gösterilmektedir.

3- Kamu İktisadî Teşebbüsleri için 2,5 milyar liralık oto finansman öngörülmüş ve 30 Kasım kararnamesi böyle hazırlanmıştır. İşletme açığı vermesi dillere destan olan KİT topluluğundan oto finansman beklemek boştur. Acaba oto finansman KİT'i oluşturan tesislerden bazılarının özel sektöre satılması biçiminde mi olacaktır?

4- Kamu kesimi için toplam olarak 40 milyar lira düzeyinde hiç de sağlam olmayan finansman yollarına başvurduğu görülecektir. Yılda ortalama fiyat artışlarının %15'den aşağı düşmediği bir ortamda geçen yıllarda "yurt içinde enflasyon ithal etmek zorunda kaldık" düşüncesi, şimdi, "yurt içinde enflasyon üretiyoruz" gerçeğine dönüşecektir. Merkez Bankası, bu enflâsyonu gıda kaynağı olarak besleyecek ve fiyat artışları büyük bir olasılıkla %25 civarında seyredecektir.

İlginç Reçeteler


Durumun düzeltilmesi için ortaya bazı çevreler ilginç reçeteler sunmaktadır. Bunlar dışında borçlanma ile devalüasyondur, Dış çevreler devalüasyonu dış borçlanma için ön koşul olarak ileri sürerken, devalüasyonun kendi çıkarlarına yararlı olacağını sezen bazı iç çevreler de bu isteği desteklemektedirler.

Burada dış borçların ülkenin bağımsızlığı noktasında ne anlama geleceği, gelecek üzerindeki tehlikelerini bir yana bırakarak devalüasyon istemine bakalım: Türkiye'nin ihracat yapısına sahip bir ülkede devalüasyon ihracatı arttıramaz. Fiyat esnekliği düşük, üretim miktarı hava şartlarına bağımlı, belli başlı dört kalem geleneksel tarımsal ürüne dayanan ihracat yapısında devalüasyon isteneni veremez. Devalüasyon etkisi belki sadece Avrupa'da muhafaza edilen işçi dövizlerinin girişini (ama yalnız belli bölümünün ) sağlama yönünde olacaktır. Bu etki bir yıl içinde etkinliğini yitirecektir; zira, Avrupa'ya işçi gidişi nicelik yönünden gittikçe düşmektedir. Olumsuz etkilerinden en önemlisi ise yatırım malları ithalât girdilerinin fiyatlarını artırarak sınaî ürünlerimizin maliyetini yükseltecek, bir yandan rekabet gücümüzü dış pazarlarda zayıflatırken, diğer yandan enflâsyonist bir ortamda iç pazarlarda da tüketicinin reel gelirini düşürecektir.

Ülkenin içinde bulunduğu somut koşullara uymayan hiçbir reçete hastalığın tedavisi için geçerli ilâçları içeremez. Türkiye'nin sorunlarının çözümü iki hususun çözümüne bağlıdır. Bunlardan birincisi topraktan sanayiye gelir aktarmak, ikincisi Türkiye koşullarına uygun teknolojiyle çalışan temel sanayi ürünlerine ağırlık veren bir endüstrileşme sürecine başlamaktır.

Gerçek reform

Topraktan sanayiye gelir aktarmanın ön koşulu ise toprakta reform yapmak ama bu reforma toprak devrimi niteliğini kazandırmak ve çağdaş girdilerle donatarak "sınaileşmiş tarım" sektörü yaratmaktır.

Bugün Türkiye'de kırsal alanlarda yaşayan hane halkının %17'si topraksızdır. Buna karşılık hane halkının sadece %2'si 200 dönümden çok toprağa sahiptir ve sahiplik arasında %20 "ağa" niteliğindedir. Diğer bir deyişle hâlâ, Türkiye, bağrında feodal ilişkileri barındırmaktadır. Bir toprak reformu aracılığıyla, topraksız ailelere toprak vermek gerekli ama yetersizdir. Böyle bir reform toprakların tekrar ya "ağa"nın ya da eski zengin sahiplerin eline geçmesini engellemez; zira, toprak reformu alt yapı ilişkilerine dokunmadığından bir üst yapı kurumu olan "ağa"lığın ve zengin sahipliğin ortadan kaldırılması beklenemez. En azından toprak mülkiyetinin muhafaza edilerek zilyetliğinin mülkiyetinin muhafaza edilerek zilyetliğin mülkiyet kooperatiflerine devredilmesi asgari bir toprak devrimi koşuludur. Bu da gerekli fakat aynı zamanda yetersizdir. Kooperatif, ayrıca Devlet aracılığıyla çağdaş tarım girdilerine (gübre, makine, sulama, tohumluk, eğitim v.b.) de sahip kılınmalıdır.

Teknoloji üretmek ve Türkiye koşullarına uygun teknolojiyi kullanmak çözüm için diğer bir gerekliliktir. Geri kalmış Türkiye'nin yapısı ve içinde bulunduğu uluslar arası durum ülkenin yarı sömürge niteliğinden kurtulmasına olanak vermemektedir. Ayrıca, ülkenin somut koşullarına uygun olmayan teknolojiye bağımlılık bu durumun devamını perçinlemektedir. Sermayesi ve teknolojisi dış ülkelere bağımlı bir sınaî yapı sağlıksızdır. Bu bağımlılıktan kurtulmanın tel çaresi, ülkede kendi koşullarımıza uygun teknoloji üretmek ve kullanmaktır. Türkiye'de işsiz sayısı artarken Avrupa'da "en az işçi kullanımına dayalı bir teknoloji ister satın alın, ister, birincisi salık verdiği gibi MİT aracılığıyla transfer edin, sonuç yine aynı kalacaktır.

Yukarıda belirttiğimiz ekonomik durumun endişe verici niteliği hemen bir yıl içinde düzelecek gibi değildir. Bu durum yıllardan beri sürüp gitmektedir. Burada ortaya çıkan en önemli nokta yılların birikimini çıkmaza yaklaşmış olmasıdır. Ya köklü tedbirler alınacak ya da 1881 yılı" muharrem kararnamesi" deneyimi tekrarlanmasına yaklaşılmış olacaktır.


(1) Sanayi Odaları Birliği, Ödemeler Dengesi, Eylül 1975

Coşkun Ürünlü

Cumhuriyet                                                                  
5 Ocak 1976
2. sayfa

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır