Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun Görmezden Geldiği Temel Nokta

 

DİYANET İŞLERİ ESKİ BAŞKANI PROF. DR. ALİ BARDAKOĞLU’NUN GÖRMEZDEN GELDİĞİ TEMEL NOKTA

 

Bardakoğlu, İslam dünyasının geldiği noktayı ve insanların dini kendi menfaatleri doğrultusunda yorumlamaya başlamasının, İslam dünyası için büyük sorunlar oluşturacağından bahsedip, aslında hem diyanet hem de Müslümanlar adına bir özeleştiride bulunmuştur.

Bardakoğlu’nun öfkeli bir İslam dünyası oluştu başlıklı makalesinde( http://www.cnnturk.com/turkiye/bardakoglu-ofkeli-bir-islam-dunyasi-olustu) şunu ifade etmektedir. İnsanların zihninde inandığı, biriktirdiği dini bilgi açısından bir başka geçerlilik öyküsü oluştu. Artık yaşadığı hayat, devletin kanunları ve üyesi olduğu grubun kuralları itibariyle bir başka geçerlilik ölçütü var. Sıkıştığı vakit hangisi daha kolayına geliyorsa ona kaçabiliyor. Yeri geliyor  “devletin kanunu nizamı var” oluyor, yeri geliyor “ tamam var ama, dinen bu doğru” deyip kendi zihnindeki dini düşüncesini referans alarak bir başka meşruiyet arayışı bulabiliyor. Hatta bir de cemaati tarikatı falan varsa, bağlı olduğu bir şeyh efendi varsa, bir de onun onayı geçerlilik ölçütü oluyorsa, üç ayrı yolu olan bir insan tipi oluşturuluyor.

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu sözlerinde, İslam dünyasındaki farklı mezhepler, farklı meşrepler, farklı anlayışlar hep zenginlik olarak algılandı. Bu yaklaşım aslında dünya halklarının Rönesans döneminden geçip geçmemesine bağlıdır ve Bardakoğlu’nun görüşlerinde kaçırdığı asıl nokta, İslam dünyasında Rönesans’ın tam olarak algılanamamasına dayanmakta ve karşılıklı çatışmaların temeli, dinsel kavramları devlet yönetiminden ayrı tutamamalarından ileri gelmektedir. Toplumların yönetimindeki dinsel kavramların geçerliliği ve genişliği, akıl, bilim ve teknoloji gibi kavramları uzun süre yenilgiye uğratmıştır.

Diğer bir deyişle bugünkü dinsel problemleri değerlendirdiğimizde,  dünyadaki tek tanrılı dinler arasında çözüme ulaşmamış tek din İslam dinidir. Hristiyanlar, yeryüzünün sırlarını, kainatın varlığını, akıl ve bilim süzgecinden geçirmiş, dinsel inanışları bunlardan farklı bir alanda değerlendirerek, bugünkü seviyelerine ulaşmışlardır. Günümüzde hala hem iç yapıda, hem de Sünniler ve Şiiler arasındaki kavgalar, ölümler devam etmektedir. Mezhep savaşları, 7.yüzyılda başlamış olmasına rağmen günümüzde hala sürmekte ve İslam medeniyetlerinin gelişimi önünde büyük bir engel olmaya devam etmektedir.

Bu yüzdendir ki, Hristiyanlar karşısında Müslümanlar, ister Şii ister Sünni olsun, modern ve çağdaş bir sisteme ulaşamamış, bilim ve teknolojide yeterli düzeye erişememiş ve mezhepler arası çatışmalar, Müslümanların dünya gelişimine ayak uyduramamasının en önemli sebebi olmuştur. İslam halkının bu tür düşüncelerden kurtulamaması halinde, savaşların boyutu büyüyecek ve çağdaş medeniyetler düzeyinden gittikçe uzaklaşılacaktır.

Türkiye’ye Atatürk’ün getirdiği bir olgu olan laiklik, insanların din(mezhep) çatışmaları yerine, bilime ve insana değer verdikleri takdirde gelişebileceklerini bizlere anlatmaya çalışmaktadır. Yani Hristiyan dünyası, teknoloji ve bilim dünyasındaki gelişimini laik bir ortam yaratmasına borçludur.

Bütün bunlar karşısında İslam dünyası parçalanmış ve birbirine girmiş, bilimsel çalışmalar ve teknolojik gelişmeler yerine kendi içinde savaşmayı tercih etmiştir.

 

Coşkun ÜRÜNLÜ

16 Haziran 2017

 

 

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır