Kemalizmi Unutan CHP

KEMALİZMİ UNUTAN CHP

 

 

“Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa

olsun ekonomik zaferler ile taçlandırılmadıkça

kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda söner.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

 

 

 

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU 7 Ağustos 2016 tarihindeki Yenikapı'daki Demokrasi ve Şehitler mitingindeki konuşmasında “Cumhuriyeti korumak yaşatmak hepimizin görevidir. Elbette ki tek başına bunları Mustafa Kemal Atatürk yapmadı. İsmet İnönü’ler, Rauf Orbay’lar, Kazım Karabekir’ler hepsinin büyük emekleri vardır" demiştir.

 

Bu hüküm cümlesi ne yazık ki tam anlamıyla gerçekleşmiş bir realitenin ifadesi olmadığını Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta şöyle belirtmiştir:

 

 "Rauf Bey’den saltanat ve hilafet konusundaki kanaat ve düşüncesinin ne olduğunu sordum. Verdiği cevapta şu açıklamalarda bulundu: "Ben," dedi, "Saltanat ve hilafet makamına vicdanımla ve duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam, Padişahın ekmeği ve nimeti ile yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin ileri gelen adamları sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olamam. Bunlardan başka, genel bir görüşüm de vardır. Bizde milleti ve kamuoyunu elde tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam sağlayabilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı ortadan kaldırıp onun yerine başka nitelikte bir makam getirmeye çalışmak felakete ve büyük acılara yol açar. Bu da asla doğru olmaz.”  

 

Rauf Bey’den sonra, karşımda oturan Refet Paşa’nın görüşünü sordum. Refet Paşa’dan aldığım cevap şuydu. “Rauf Bey’in düşünce ve görüşlerinin hepsine katılırım. Gerçekten de bizde padişahlıktan ve halifelikten başka bir idare şekli söz konusu olamaz.”

                                               

Kazım Karabekir Paşa 1923 İktisat Kongresi toplantısında Türk alfabesinin Latin harfleriyle değiştirilmesinin gündeme gelmesi üzerine buna şiddetle karşı çıkmış ve şunları söylemiştir: “Bizim İslam hurufatımız(harflerimiz) kafi değilmiş binaenaleyh (bundan dolayı) Latin hurufatı alınmalı imiş. …Biz bunun vahametini (korkunçluğunu) ve bu harflerin değiştirilmesinin bugün kürre-i  arz (dünya) üzerinde  yaşayan üçyüzellimilyon  ehl-i İslama (Müslüman dünyası)  ait  olduğunu söyledik ise  de  onlar anlaşılmaz bir şekl-i huruf (harflerin şekli) kabulü noktasına doğru yürüdüler… Bu kabul edildiği gün memleket herc-ü merce (allak bullak)  girer. …bizim kütüphanelerimizi dolduran  mukaddes (kutsal)  kitaplarımız, yazılarımız…  ve bütün alem-i İslam’ı (İslam dünyası) üzerimize hücum ettirir ve kendi aramızda birbirimizi yeriz.”

 

XXX

 

Ne yazık ki CHP liderinin söylediği hüküm cümlesi, İsmet İnönü, Rauf Orbay, Refet Paşa ve Kazım Karabekir hakkında Atatürk’ün söylediği tanımlamalarla  yanılmış olduğunu göstermektedir. Rauf Orbay, Refet Paşa ve Kazım Karabekir’in Atatürk’ün kendi yazısıyla ifade ettiği siyasetçilere eklememiz gereken diğer isim de İsmet İnönü’dür. Atatürk’ün İsmet İnönü’yü görevden alarak Celal Bayar’ı başbakan yapması Ankara’dan İstanbul’a giden trenin kendi kompartmanında gerçekleşmiş ve Haydarpaşa garına inildiği zaman Atatürk İsmet İnönü’yü  Dolmabahçe sarayına gitmek üzere yanına almamıştır.

 

XXX

 

Kılıçdaroğlu’nun bu tarihi bilgilerin önemine değer vermediği görülmektedir. Bu değer vermemenin temeli  Kılıçdaroğlu’nun kendi ifadesi ile gözler önüne sergilenmiştir: bkz: http://www.gercekgundem.com/siyaset/65044/alti-oku-yeniden-yorumlayacagiz

 

Bu ifade  Kılıçdaroğlu’nun  CHP’nin temeli olan “6 ok’u tek tek yeniden yorumlamak zorundayız … bunun sonucunda varılacak olan Partimizdeki iktidar  yolundaki “başarıya yaklaşmış olacağız” diyerek şunları belirtmektedir: “Bizim altı okumuz bellidir. Bunlar değişmeyecek ama  bunların YORUMU daha çağdaş daha evrensel anlayışa göre olacaktır. Bunu böyle yorumlamak zorundayız.”

 

Altı ok’un yorumlanması kavramı  bir su damlasının H2O formülünün zaman içinde  geçen sürelerden  ötürü Y0RUMLANMA gereğinin istenmesini ifade etmeye benzemektedir ve bu yol düşünce sistemine alay etmek demektir; zira  “Altı Ok” taki her bir ok cumhuriyetin kuruluşundaki olgularıdır ve dünya Rönesans’ından neşet etmiş çağdaş kavramlardır.

 

Gerçekten bu kavramların geçerliliklerini gören Putin ve Şi Cinpin  en  temel ok olan Devlet Kapitalizm ok’unu  temel bir sistem olarak uygulamaya başlamışlardır. Ne var ki Türkiye’de en önemli ok  varken CHP “ yeniden yorumlamak” istemektedir. Bu yaklaşım CHP’nin altı ok’un temeli olan devletçilik kavramının yorumlanması abes ile iştigal olup “kapitalist sistem” anlayışına sarılmak  sonucu olmayan bir maceradan farklı olmayacak ve tarih tekerrür ederek Menderes rejimini basü badel mevt yapmış olacaktır.

                                            

Diğer bir anlatımla altı adet ok’un bir diğer ilkesi Laiklik ilkesi torpillenirken ve Türkiye Büyük Millet Meclisindeki riyaset makamından gelen “Laiklik ilkesi kaldırılmalıdır” talebi bir bakıma  Padişahlık(Başkanlık) makamının var olduğu dönemlerdeki gibi Hilafeti canlandırarak Osmanlı Din Devleti’nin reenkarnasyonunun anahtarı  yapılmak istenmesi  laiklik ilkesinin yok edilmesi demektir.

 

XXX

 

Laiklik ilkesinin kaldırılmasını dile getiren TBMM Başkanlığının yanı sıra Başkanlık Divanı üyelerinden CHP’li bir Vekil de aynen şöyle bir mesaj yayınlamıştır: “Ülkemizin ve tüm insanların muharrem orucunu huzur, barış ve sağlık ile geçirmesini dilerim.’’ 

 

Kemalist bir CHP’li vekilin meclis reisine benzer yapıda olması günümüzdeki duruma ters bir durum değildir. Aslında temel sorun şudur: Siyasal iktidar yeni köprüye Yavuz Sultan Selim ismi verilerek hem Abdülhamid hem Yavuz Sultan Selim Osmanlı’nın yüceltilmesini ima etmekte ama CHP suskunluğunu ve bu sessizliliğin temelini görmemezlikten gelen CHP Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerini AKP’nin duvarlarına asarken Fetullahçılara karşı mücadele edilmesi gerçek bir çaba olmadığını idrak edememiştir. 

 

Bu durum CHP’nin zafiyetinden ötürü son derece normaldir. Hem AKP hem de Fetocu kuvvetler anti-laik yani akıl ile değil nas’a boyun eğik  bir orta-çağ yapıya dinci anlayışından neşet eden GERİCİ yaklaşımlar ile Türkiye halkının istemesinden kaynaklanmaktadır.

 

Fetocular ile AKP’liler arasındaki yaklaşımların özü aynıdır. Her ikisi de Türkiye’de iktidar sahibi olabilmek için din unsurunu gündemde tutmaya devam etmektedirler. Örneğin Fetocu oldukları iddia edilen AKP milletvekillerinin  TBMM’de var olduklarının tekrar tekrar ısrarla söylenirken AKP yönetiminin  reislerinde oluşan AKP yönetim merkezi  sessiz kalmakta devam etmektedir. Zira Başkanlık arzusunun devam ettiğini  bilen Merkez, Başkanlık  lehine oy kullanacak olan saylavların varlığına muhtaçtır. Bu ihtiyaç Başkanlık oyu sağlandıktan sonra hemen hemen hepsi yeni seçime aday olarak gösterilmeyecek ve hepsi saylavlıktan atılacaktır. 

 

XXX

 

İşin özünde Feto ile AKP arasında fark yoktur. Sadece saikler ile metotlar farklıdır. AKP’nin temel amacı 1)siyasal iktidardan inmemek 2) iktidarda kalmak için izlenecek metodun halkın   oyunu elden düşürmemek ve 3) en  önemlisi Dünya ülkeler arasında yükselen Batı ve/veya Doğu’nun emperyalist  ülkelerinin sömürüsünden kurtularak tam bağımsız kalkınmış  bir ülke yaratılmayı düşünmekten aciz olmalarıdır. Kısaca KEMALİZMİN sadece özü değil  rengi bile silinme amacı ile DİN devletini geri getirmektir. 

 

XXX

 

Fetocular ABD ile birleşerek 15 Temmuz denemesini AKP’nin lehine gerçekleştirmiş sayılabilir. Zira  AKP 15 Temmuz olgusunu bahane ederek askeri liselere bile müdahale etmişlerdi ve hala benzer eylemler gerçekleştirmeyi sürdürmektedirler. Bunun en güzel örneği TBMM başkanlığına getirilen Başkan’ın "hilafeti getirelim” isteği ve daha sonra Halife Abdülhamit’in sergilenmesi için gösteriler yapmaya devam etmesidir.  Bir bakıma Abdülhamit’in Meclisi Mebusanı 33 sene kapatmışlığının gösterisini TBMM  Halifeliğin getirilmesinin başka bir yol ile tekrar gündeme getirilmesinde AKP Merkezi sessizliğinin devam ettirmektedir.

 

Fetocularda  ise amaç ve sistem faklıdır. Fetocular 1) siyasal  iktidarı “zor” kullanarak ele geçirmek ve bunu sağlamak için halk  reyini arka plana atarak ABD’nin beyin takımı olan Londra efendilerinin  öngördüğü emperyalizmin temellerinden ilki olan Sevr Anlaşmasının temsil ettiği sömürgecilik ve Kürdistan kurulmasını tesis etmektedir ve bunu gerçekleştirmek için nükleer savaşları bile göze alacaklardır. (http://www.aydinlik.com.tr/nukleer-savas-kapida )

 

XXX

 

Bugünkü CHP’deki temel yanlışlarından bir diğeri de parti adına konuşan CHPfenel başkan yardımcısı ve Parti Sözcüsü “Kapitalizme uyum göstermeliyiz” derken şimdi de “çözüm sürecini” gündeme getirmektedir.  Beyanında “Terör siyasi nutukla söndürülmüyor. Siyasiler sorumluluk almalıdır. Kimsenin ‘Çözüm mözüm yok’ deme lüksü yoktur. Siyasilerin görevi yaralara çare üretmektir, kanı durdurmak için iktidar olursunuz”  demekte ve ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şangay beşlisi” çıkışına dahi şu sözleriyle: “Bir ticaret ambargosu gelirse hazır mısınız?”  Türkiye üzerinde Avrupa sopası sallamaktadır. Böke, “ Bir Şangay Beşlisi’dir gidiyor. Bu asla AB’nin yerini tutamaz. Üyeliğin süresince olabiliriz. Ama ekonomik olarak zaten biriz. Paramızı oradan kazanıyoruz. Şangay Beşlisi ihracatımızın içerisinde sadece yüzde 3’lük bir paya sahip. Biz gelirimizi elde etmek için yüzde 50’lik ürüne arkamızı döneceğiz, sadece yüzde 3 ihracat yaptığımız pazara döneceğiz. Olacak iş değil “ ifadelerini kullandı. 

Gümrük Birliği anlaşmasının Türkiye’nin üretimini değiştirdiği ve Türkiye’yi zenginleştirdiğini savunan Böke, şunları da söyledi: ”Fabrikalardaki üretim bantları, AB ile uyumlu bir ekonomik düzene geçti. Buna arkanızı dönmek demek, 1996’dan beri kendisini yenilemiş üreticilere yatırımlarınız geçirsiz demek. Hiçbir Cumhurbaşkanının bunu yapmaya hakkı yok. Şangay Beşlisi diyenler kendi saray ihtiraslarıyla bunları söylüyor. Bir ticaret ambargosu gelirse hazır mısınız?” (Aydınlık Gazetesi 24 Kasım 2016 Sayfa:8)  

 

XXX

 

Çözüm  süreci ihanetini AKP veya onunla aynı ideolojideki Fetocular bile desteklemezken bugünkü CHP’nin Çözüm sürecinin en büyük taraftarı olması Kemalizm’e ihanetin belgesidir. Ama ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin Meclis’teki temsilcilerinin hiçbirinin sesi çıkmamaktadır. Bunun sebebi partiyi derleyip toplayıp ileri görülebilecek Kemalizm’e inanan Rönesans’ı içselleştirebilmiş bir liderin olamaması ve olabilecek kişinin de parti üyelerince desteklenmemesidir. Bu ilkeleri gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan kavramlar ve tecrübeler aslında Kemalizm’de mevcuttur yeter ki Atatürk’ün yaptıklarını “düşünce sistemi”nin  rengini öğrenmek gerekir.

 

Ne yazık ki 6 ok’un hepsinin yorumlanmasını isteyen Kılıçdaroğlu hiç biri tekini dahi değerlendirememiş ve hatta siyasal iktidar sahiplerinin uygulamaları karşısında ne devletçilik ilkesi kalmış  ne de diğer beş okun anlamları iğdiş edilirken sessiz kalmıştır.

 

Laiklik ilkesi torpillenirken sessiz kalmanın yanında fiilen Gülhane Hastanesi’nin adının Abdülhamid olarak değiştirilmesi ve Osmanlı’nın yüceltilmesini sağlayacak isimler takılmıştır. 15 Temmuz’daki gerici kalkışmanın Fetöcüler tarafından savunulması karşısında AKP yönetimi kendi genel merkez duvarlarına Mustafa Kemal’in posterlerini asarken yeni köprüye Yavuz Sultan Selim adı verilmiş ve bunun yanında Fethullahçıların dinci anlayışlarından uzaklaşmadan AKP kendi dinci anlayışlarını haykırmaya devam ederken CHP sessiz kalmıştır.AKP’nin meclisteki kadrosunun anti-Kemalist zihniyete sahip Türk milletinin temsilcileri olarak parlamentoda yer almaya devam ederken 15 Temmuz ayaklanmasını alkışlayan birçoğu Fetocu olmasını etiketlenerek tecrit edilmekte ve cezalandırılmaktadır. Ama ne yazık ki onların yönetimindeki parlamentodan başlayarak AKP binasına Atatürk portresi asılsa da hiçbir Kemalist olgu görülmemektedir.

 

XXX

 

Türkiye’nin en önemli düşünürlerinden biri olan saygı değer Bekir Coşkun, 3 Eylül 2016 tarihli Sözcü Gazetesindeki köşe yazısında Cumhuriyet Halk Partisi'nin "şapşal muhalefet" olduğunu söylemekte.

 

Kanımıza göre ne var ki "Şapşal" kelimesinin anlamından daha önemli olan unsur bir muhalefet partisinde “bilgi noksanlığının” var olup olmadığının saptanmasıdır. Gericiliği red ederek yani nakl'e değil akla dayalı düşün dünyamızın tesisini sağlayan Büyük önderimiz CHP'nin  Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün CHP için çizdiği temel olgu bilgi ve bilimdir.CHP yönetimi ve muhalefeti süsten ibarettir. CHP’nin iktisadi sistem olarak getirdiği “kapitalizme uyum sağlamalıyız” anlayışı devam etmekte, laiklik ilkesi vardır diye söylenirken kapatılan okulların öğrencileri İmam Hatip Liseleri’ne yönlendirilmektedir.

 

Kemalist ilkelere bir darbe de yakın zamanda yine CHP sözcüsü Böke’den gelmiştir. Böke 8 Eylül 2016 tarihli Aydınlık gazetesinde demecine yer verildiği üzere PKK’nın doğudaki bütün vahşetine rağmen halen bir çözüm süreci arayışı içerisindedir. Halk ve hatta yakın geçmişte sonlanan çözüm sürecinin mimarı AKP bile yeni bir çözüm sürecini hainlerle işbirliği olarak görürken Amerikan politikalarının güdümündeki CHP yeni bir çözüm sürecinin PKK’nın doğuda daha fazla yığınak yapma anlamına geldiğini idrak edememektedir. Bunlar şu anki CHP’nin, kendi altı okundan milliyetçilikte de zafiyeti olduğunu göstermektedir.

 

XXX

 

Türkiye’de 15 Temmuz olgusundan sonra AKP’de de anlayış ve yaklaşımlar değişmiştir.  Aslında AKP her ne kadar “din” olgusuna dayanışını temel almaya devam etmekte ise de  iktidara sadece din ögesini uygulayarak iktidar gelmemiştir. “Dinci” etiketi ile iktidara gelmiştir inancı temelsizdir. Temelsizdir zira  halkımız için  le bon sense kavramını düşünecek olursak  halkımızın son derede  başarılı “idrak yeteneğinin” varlığı gözler önüne serilir. Örneğin, halk Bülent Ecevit’i  bu “başarılı idrak yetenek” leriyle  iktidara getirmiş midir? Cevap evet halkın idrak yeteneğinin vasıtasıyla Ecevit’i Başbakan yapmıştır. Ama ne var ki Göreme Sokak sakinleri olan Mülkiyeli Prof ünvanlı entelektüel bürokratlar Kuzey Avrupa’yı  gezerken orada  gelişmiş uygarlığın eriştiği medeni yaşama ermiş ülkelerin uygulamalarını  Türkiye gibi yarı-feodal yapısı ile geri kalmış olan ülkemizde de uygulanmasını Ecevit’i ikna ederek Köy Kent, Halk Sektörü, Ortanın Solu, Demokratik Sol gibi değerleri kendinden  menkul sistemler(!) i  uygulatmışlardır. Hatta Ecevit’i TV lere çıkartarak primitive köy resimleri sergileyerek halkı Mülkiyeli Prof ünvanlı zat-ı muhterem kişiler vasıtasıyla ülkemizin duraklatılmasına sebep olmuş olanlar daha sonraları da siyaset alanında yer almışlardır. 

 

 

CHP’nin düşüşü günümüzde hala devam etmektedir. Bu devam ediş halkın AKP’yi tekrar tekrar iktidara taşımasının haklı nedenidir; zira şu anda Türkiye’de AKP dışında Halk’ın “idrakine uygun”  hiçbir parti mevcut değildir. CHP, MHP gibi partilere oy verenler ancak ve ancak “militan” anlayışı ile  malul  olan kitlelerden ibarettir. Dolayısıyla ülkemizin şu an içinde bulunduğu durumun sebebi AKP’den ziyade yirminci yüzyıl çağdaş uygarlığının temellerine uygun olan bir “ekonomik sistem” ve bu sistemin yol gösterdiği normları uygulayabilecek inandırıcı bir muhalefet partisinin olmamasıdır. Bu eksiklik ülkemizin bugün ödediği bedellerin nedenidir.

 

 

Türkiye’nin çıkış yolu Kemalizmi demokrasiyi ve insan haklarını hem sözünde hem özünde hem de uygulamalarına sahip olan yeni bir muhalefet partisindedir.

 

 

Coşkun Ürünlü

5 Aralık 2016

 

 

 

 

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır