Ali Nejat Ölçen - İlginç Bir Kitap: Çöküşün Anatomisi


İLGİNÇ BİR KİTAP: ÇÖKÜŞÜN ANATOMİSİ(*)

 

 

Devlet Planlama Teşkilatında Arkadaşım Coşkun Ürünlü’nün ilettiği kitabını ilgiyle okudum. Ön sözünde; ‘’DPT planlamacısı olarak güzel yurdumuzun Büyük Önder Atatürk’ün gösterdiği Batı uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasının neden engellediği ve bu engellemelerin ekonomi bilimi ve siyaset sosyolojisi düşünce sistemleri açısından irdelenmesini ve çözüm yollarını anlatmaktayım’’ diyor.

 

Ve öylelikle kitap, ülkemizde boş bırakılmış bir alandaki gereksinimi karşılıyor. Coşkun Ürünlü, abartısız bilimin uzağı gören yaklaşımıyla ülke sorunlarındaki dar boğazları ve çözüm yollarını irdelemektedir. Kitabının ön sözünde İngiltere ile 1838 Ticaret Andlaşmasında Osmanlı İmparatorluğunun sanayi devrini gerçekleştirememesine neden olduğunu belirtirken aslında o, DPT’de yaptığı araştırmayla 1838 Ticaret Andlaşmasının başlamakta olan Osmanlı Sanayileşmesinin nasıl engellendiğini yazılı metin haline getirerek ilk kez açıklayan kişidir.

 

Kitabın önsüzünde Coşkun Ürünlü, ‘’1920-1950 döneminde uygulanan ama ne yazık ki 1950’li yıllardan sonra hem ekonomide hem de hukuksal yapıda Kemalist eksenli yapılandırmalarda neler oluştuğunu ve nerelerde yanlışlar yapıldığını, nerelerde ilerlemeler kaydedildiğini anlatan makalelerini bir kitap halinde ‘’tarihe not düşmek’’ amacıyla yayınlamakta’’ olduğunu belirtmişti.

 

Kitabının ilk sayfalarında ‘’Ülkemizde merkezi planlama uygulamasının ve Devlet Kapitalizmi Sistemini terk ederek Kapitalizme dönüşün sağlanması gibi unsurlar günümüzde görüldüğü gibi 1930-2015 yılları arasında Kemalizmin çökertilmesine yönelik her girişimde temel olarak ele alınmıştır’’ diyor. Zaten kitabın temel amacını da bu söz özetlemektedir. Kemalizmin Türk toplumunun tamamınca kabul edilmemesini de şöyle açıklamaktadır:

 

Her ne kadar Devlet Kapitalizmi Sistemine geçerek bu sistemin çalışması ile kapitalizme hızla varmak yolu uygulanmış olsa dahi üst yapıya eklenen ‘’dış etkenler’’ ne yazıkki altyapının yaratacağı kendine has gelişmeler ayarında olmadığından Kemalist yaklaşımlar tüm toplumu kavramamıştı.

 

Osmanlıdan Cumhuriyet Türkiyesine yansıyan altyapıyı da şöyle tanımlamıştı: Osmanlıdan devralınan ekonomik yapı kapitalist üretim biçimine ulaşmamıştı. Bundan dolayı üretim biçimi yarattığı altyapının akla değil nakle dayalı davranışların etkisinin sürdürülmüş olması doğaldır. Yani Osmanlıdan alınan altyapı değiştirilemediği için üst yapıda oluşan nakle dayalı oluşumlar Karl Marx’ı haklı çıkarmıştır.

 

Nasıl haklı çıkarmış? Coşkun Ürünlü bunu şöyle açıklıyor: Her ne kadar Devlet Kapitalizmi Sistemine geçerek bu sistemin çalışması ile kapitalizme hızla varmak yolu uygulanmış olsa dahi…Türk toplumunun dayandığı değerlerin irdelenmesinde ortaya çıkan gerçek toplumdaki nüfus oranının çoğunluğunun özellikle din anlayışı ve inancına dayandığı sürece Rönesans’a uygun gelişmenin sağlanamamasına bağlıyor. Ne denli haklı Coşkun Ürünlü. Bu yazdıkları o denli gerçek ki, bugün için bile geçerli ve hala kapitalizm ile sosyalizm arasında Türkiye’nin nereye nasıl yerleşeceği belirsiz.

 

Bunları niçin yazıyorum? Çünkü ülkemizde ilk kez Coşkun Ürünlü, ekonomiyi sistem analizi içinde ele alıyor. Kitabın yeniliği de burada. Bu sonucu da onun kitaptaki şu tümcesinden çıkarıyorum: ‘’Atatürk kapitalist üretim biçimine geçmek için Devlet Kapitalist Sistemi’ne inanmış ama bu sistemin dahi kapitalizme bir an evvel ulaşılamayacağının bilincinde olduğundan Halk Evlerini, Köy Enstitülerini kurmuş, kadın haklarını, harf inkılabı gibi olguları uygulamıştır’’ diyor.

 

Coşkun Ürünlü toplumsal yapı değişmeden Devlet Kapitalizminin tam olarak gelişmeyeceğini belirtmek istiyor sanıyorum. ‘’Çünkü Kemalizm’i oluşturan bu yenilikler ile ilkelerin dayandığı yapının temeli İbn-i Rüşt’ün Avrupa’ya yerleştirdiği Rönesans’ın özünü teşkil eden Aristo felsefesi yani akıl olgusudur’’ diyor.. Ne yazıkki günümüz Türkiye’sinde cari siyasal ve sosyal gelişmeler son on/onbeş yıldan beri Kemalizm Anlayışının gerisinde kalmıştır ve kalmaya devam etmektedir, diyerek bir gericilik gerçeğini neden olarak güncelleştiriyor. Haklı olarak şunları açıklıyor:

 

‘’Osmanlı’nın enkazından Türkiye Cumhuriyeti’nin doğması iki büyük şahsiyetin aynı dönemde ama farklı ülkede var olmalarına dayanır.  Birincisi Lloyd George'un Türk Kurtuluş Savaşı'ndan sonra yaptığı bir konuşmada “İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi (genious) yetiştirebiliyor” ifadesi ile tanımladığı Atatürk’tür. Gerçekten de Mustafa Kemal Atatürk’ün dehasının üstünlüğü ve Rönesans'ı özümsemiş Batı dünyasının “inanç” a değil “akıl”a dayalı yapısını idrak etmiş bir devrimci olmasıdır.

 

İkinci mümtaz şahsiyet hümanizm anlayışını içselleştirmiş bir düşünür ve Dünya tarihine bizzat kendisinin yarattığı ve geçerliliğini günümüzde de sürdüren yeni bir “Ekonomik Sistem”, Devlet Kapitalizmi anlayışı ile zorba ve dinsel unsurlarla özdeşleşen Çarlık rejimini dönemini kapatan Lenin’in devrimci olmasıdır.

 

Her iki lider eğer devrimci (revolutionary) olmayıp inkılapçı (reformist) olsalardı ne Türkiye Cumhuriyeti doğar ne de Rusya’da Lenin'in dönemi başlayabilirdi. (s.18) Bu olayların en ilginç noktası, Lenin'in 1917 Siyasal Devrimi ile Atatürk'ün 1920 Siyasal Devrimi her iki ülkede de benzer ihtilallerin gerçekleştirilmesinin sonuçları, inanılmaz içerik ve amaçlar açısından, sanki tek bir olgu imiş gibi benzerlikleri taşıyarak doğmuş olmalarıdır.Birinci sonuç Çar Nikolay’ın siyasi ve dini egemenliğinin tek kişiye bağlı olması sona ermiş ve aynısı Padişah Vahdettin’in yürüttüğü siyasi ve dini egemenliğinin de kişiye bağlılığının tarihe gömülmüş olmasıdır. Her iki ülkede feodal üretim biçiminin (mode of production) yerine daha üst bir üretim biçimiyle yani kapitalizmin hızlandırılması amacıyla  Rusya’da Mayıs 1921 tarihinde  Devlet Kapitalizmi sistemi NEP’in ‘’new economic policy’ I adı altında tesis edilmesidir.. ‘’

 

 

-------------------------------------------------

(*) Dr.Ali Nejat Ölçen, Türkiye Sorunları, Ankara, Haziran 2016, sayı 111, sh 60-63

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır