Tarih Tekerrür Ediyor: CHP’nin İntiharı - AKP’nin Çöküşü

TARİH TEKERRÜR EDİYOR: CHP’NİN İNTİHARI / AKP'NİN ÇÖKÜŞÜ

 

"Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir." 
                           Atatürk

 

Osmanlı imparatorluğundan devralınan yıkım halindeki ülke halkı için Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu olan Büyük Önder Atatürk, Ziya Gökalp’in önemli bir önerisini onaylamıştır. Gökalp’in Atatürk’ e sunduğu bu önemli öneri “Devlet Kapitalizmi” sistemidir. 24 Temmuz 1923 tarihindeki Lozan Antlaşması imzalanma tarihinden ve 29 Ekim 1923 tarihinde yani Cumhuriyetin ilan edilmesinden önce Ziya Gökalp şöyle yazıyordu: “Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi ulusal bir ekonomik planı çizerek böyle bir politika izlerse, barış sağlandıktan sonra (yani Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra-C.Ü.) ekonomik bir mucize görme ihtimali mümkündür” = “ If the Grand National Assembly pursues such a policy by drawing up a national economic plan, it will be possible to see an economic miracle after the establishment of peace ” (İktisadi Mucize, Küçük Mecmua, No.23. Diyarbakaır,1923) G.Y: Ziya Gökalp, Turkish Nationalism and Western Civilization, New York 1959, Columbia University Press)- Derleyen ve Çeviren Niyazi Berkes, s.309.

Ziya Gökalp’in diğer bir tanımı ise: ‘’Günümüzde de Avrupa emperyalizmi ‘’özel’’ kapitalizme dayanmaktadır. Eğer biz devlet kapitalizmi sistemini kabul edersek, ülkemizdeki doyumsuz ve yağmacı kapitalistlerin yükselmesinden (artışından) kendimizi koruyabiliriz.” İktisadi İnkılap İçin Nasıl çalışmalıyız? Küçük Mecmua, No.33, Diyarbekir 1923, G.Y. = Present-day European imperialism is based on private capitalism. If we accept the system of state capitalism, we will be able able to prevent the rise of those insatiable and predatory capitalists in our country”, Berkes s.311.

Burada görülen en önemli husus Ziya Gökalp’in kapitalizmi iki farklı tanımlamaya ayırmış olmasıdır. Birinci tanımlama “private capitalism” adını almakta ve ikinci tanımlama ise ‘’state capitalism’’ yani “devlet kapitalizm” adını kullanmaktadır.

                                                                            XXX

Devlet kapitalizminin yani Karma Ekonomi sisteminin temel unsuru ekonomide hem kamu mülkiyeti hem de özel mülkiyete tabi kurum ve kuruluşların varlığıdır. Bu Karma-ekonomi tanımının unsurları Başbakan Süleyman Demirel’in imzasıyla yayınlanan 1967 Yılı DPT İkinci Beş Yıllk Kalkınma Planında şöyle belirtilmiştir:

Ülke Karma Ekonomi (Devlet Kapitalizmi) sistemi içinde

1-Ekonomik Kalkınma bir Merkezi plan içinde yürütülecektir. 2-üretim ve yatırım aktörleri hem kamu hem de özel sektör kuruluşları piyasada yan yana çalışacaklardır. Devlet Kamu sektör kuruluşları için “emredici”, özel sektör kuruluşları için “yol gösterici” olacaktır. Özel sektör kuruluşları kar maksimizasyonu ilkesi altında çalışabilecekler ve Kamu sektörü kuruluşları ise Toplumun Kalkınması için faaliyetlerde bulunacaklardır.

3- Mal ve hizmetlerin yatırım üretim ve dağılımın kararlarını saptayan mekanizma, hem Kamu hem de özel sektördeki üniteleri için   piyasada arz ve talebe göre beliren kıtlık fiyatları olacaktır.

Türkiye’de 1950-1960 DP dönemi ile AKP ile başlayan ve günümüzde de devam eden dönemde Devlet Kapitalizminin terk edilip izlenen Private Kapitalizmde ise:

1- Merkezi Plan söz konusu değildir.

2-üretim ve yatırım aktörleri sadece özel sektör kuruluşlarıdır. Kamu kuruluşlarına ait tüm sınai ya da zirai kamu üretim birimleri, enerji üretim dağıtım ve kara- hava ve deniz ulaşım ağlarını ve diğer sosyo-ekonomik varlıklar mevcutsa bunlar özelleştirileceklerdir.

3- Mal ve hizmetlerin yatırım üretim ve dağılımın kararlarını saptayan mekanizma, firmaların kendi yapılarının ( monopol , kartel v.b) korunarak piyasada beliren fiyatlardır.

                                                         XXX

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde halkın oylarıyla Cumhurbaşkanlığına ilk kez seçilecek olan CHP ve MHP’nin saptadıkları çatı adayının Cumhurbaşkanı seçilemeyişi üzerine bu iki parti yeni bir arayışa girmişlerdir. Diğer bir deyişle her iki Başkanın “çatı” adayının tespitinde önemsedikleri olgunun saptanmasında düşündükleri tek olgu AKP’nin seçimleri kazanmasının temelinde asla var olmayan ama “görünürdeki” etiketi olan din ile iman anlayışının varlığının etkili olduğuna ilişkin kanıda olmalarıydı. Ama ne var ki AKP adayı kazanmıştır.

Kaybetmenin ardından CHP’ de “ 6 Ok’u yeniden yorumlayacağız “ demecini vermiştir. Hatta günümüzde, 25 Ağustos 2014 tarihinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun bir gazeteye verdiği demeçte aynı kanısının devamını vurguluyor

(http://www.dunyabulteni.net/genel/307336/kilicdaroglu-dindarlarla-barismak-zorundayiz) ve geçersizlikle malul olan iddiasını şöyle tekrar ediyordu : “Bizim dindarlarla barışmamız lazım. Ve bu konuda samimi olmamız lazım. Ben bu konuda çok önemli adımlar attığımı düşünüyorum. Ve ne kadar samimi olduğumu dindar vatandaşlarımın artık bilmesini isterim. Dindar yurttaşlarıma diyorum ki, “Biz sizinle barışıyoruz, barışmak zorundayız. Bizi anlayın, bizi kucaklayın. Çünkü sizin inançlarınızı sömürdüler, yolsuzluk yaptılar, vergilerinizi çaldılar, çocuklarınızın geleceğini çaldılar. Benim kafamda asla öyle bir şey yok. Ben kul hakkı denen kavramı içselleştirmiş biriyim ve samimiyim.”

AKP’ ye demokrasinin var olması için ciddi ve geçerli nedenler ile muhalefet etmek konumunda olması gereken CHP’nin Başkanı “bizi kucaklayın” diye din olgusuna vurgu yapmaya devam ediyor ve 1950-1960 döneminde duraklatılan Karma ekonominin yerine kurulmak istenen Private Kapitalizminin ekonomide buhranlara neden olduğunu idrak etmiyor ve 1954 ve 1957 seçimlerinde de CHP Seçimleri kaybetmiş ama kaybedişlerinin nedeni DP’yi dinci olmasına bağlamış olduklarını tekrarlamakla “muhalefet”(!) yapıyorlar.

CHP’nin bugün de AKP yi ‘’din unsurunu kullandığı için seçimleri kazanıyor’’ iddiasıyla gene sorunu algılamada çok büyük hatalar yapıldığının tekrarını görmekteyiz.

1950-1960 döneminde ortaya çıkan buhranlar iktisadi sorunlardan kaynaklanmıştır. Devlet kapitalizmden vazgeçerek Gökalp ‘in belirttiği gibi private kapitalizmin ilk yıllarda yarattığı başarının son yıllarında her kapitalist sistemin düştüğü ölüm girdabının kapısının açıldığını görmesi üzerine 1950-1960 DP İktidarı Sovyetler Birliğinden ‘’ yardım alma’’ durumuna düşmüş olduğu anımsanmıyor. Gerçekten günümüzde de 2002 yıllarından bu yana hızlanmış olan gelişmenin Haziran 2014 ‘ ten sonra kan kaybetmeye başladığı görünüyor.

                                                                        XXX

Günümüzdeki Türkiye’yi ele alacak olursak, 388.2 milyar dolar dış borcu olan, nüfusu75 milyon kişi kabul edersek okuma yazma bilmeyen kişi sayısı 9.625.000 kişidir.İlkokulu bitirmemiş kişi sayısı ise 17.820.000 kişidir. İlkokul mezunu 24.000.000, zorunlu ilköğretim mezunu 10.200.000 kişidir. Toplam olarak nüfusun %82 si son derece yetersiz bir eğitim almış bulunmaktadır. Demek oluyor ki toplumun %82 si hala “feodal üretim biçimi” nin etkisi altında toprak ağalığı, aşiretler kavimler halinde yaşamaktadır.

Feodal üretim biçiminin geçerli olduğu 21.yy da İslam dünyası ne var ki Suudi Arabistan’da krallık, Katar’da şeyhlik, Yemende İmamlık örgütlenmesi altında yaşamaktadırlar. Afrika’daki Müslüman ülkelerde ise kabileler halinde yaşamayı devam ettirmektedirler.

Dünyada 330 milyon civarındaki Müslüman halk İslamın insancıl değerleri yerine İmam, Kral, İmparator adı altındaki yönetici kadroların emperyalist ülkelerle iş birliği yaparak halkın aydınlanmasını sağlayacak hiçbir eylem yapmadan İslam dünyasının Emperyalist oligarşi mensuplarına ülkenin petrol gibi kaynaklarına peşkeş çekmekte devam ediyorlar.

                                                                      XXX

AKP siyasal iktidara gelene kadar Karma Ekonomi (Devlet Kapitalizmi=Devletçilik) kullanılmış olmasına rağmen özellikle Bülent Ecevit’in Köykent ve Halk sektörü gibi projeler ile beyhude çabalar sarf edilirken Ecevit’in bizzat kendisinin Türkiye’ye davet ettiği Kemal Derviş, Türkiyenin ekonomi modelinin Devlet Kapitalizmini yıkarak Gökalp’in lanetlediği özel (Private ) kapitalizmi kurulurken Ecevit sessizliğini muhafaza etmiştir.

Kemal Dervişin Devlet kapitalizminin yıkılması olgusu AKP’nin o günden bu günümüze kadar özel çabalarıyla hızlandırılmıştır. Örneğin “Soma” olayından sonra Kamu Ekonomi kuruluşlarının ve farklı sektörlerdeki kamu teşebbüslerinin private kapitalizmi genişletme ile özel menfaat odaklarına devredilmesi yani Kemalist sistem olan Karma Ekonomi =(Devlet Kapitalizmi) nin AKP tarafından yıkılarak devam ettirilmesi sürmektedir. Yatağan santralı bu davranışın son örneğidir. Bu davranışların hukuki tabanı ise 1- Karma Ekonominin verdiği hukuksal fırsatların anlamları objektif hukuksal normlara dayanmaksızın yani Karma Ekonomi (Devlet Kapitalizmi) sistemi Private Kapitalizmine dönüştürülmekte ve 2- Demokraside Muhalefet Partilerinin İktidardaki Siyasal gücün neyi niçin yaptığını algılaması için bilgi birikimine sahip olmamasını gösterebiliriz.

CHP gibi karma ekonomi (Devletçilik) ilkesinin daha 1923 yılından beri uygulanan ve 1967 yılında Karma Ekonomi (Devletçilik) ilkesinin usul ve esasları DPT İkinci Beş Yıllık Planda tadat edilip Sayın Süleyman Demirel’in imzasıyla ilan edilmesine rağmen Devlet Kapitalizminden bihaber olması ve MHP’nin 2014 Ağustos ayında bir ” ekonomik model arıyorum” demesi sadece kişisel üzüntü kaynağı olmamakta ama Türkiye’nin gelecekte tıpkı 1950-1960 döneminin sonlarında zuhur eden iktisadi krizlere duçar kalınabileceğinin aşikar olduğu idrak edilememektedir.

                                                                         XXX

Dışardan bakıldığı zaman yani 2002 yılından 2013 yılına kadar bakıldığında private kapitalizmi gerçekten Türkiye’nin 2000 li yıllardan beri süregelen dünya ekonomik krizinden büyük oranda etkilenmemiştir. Ama günümüze gelindiğinde AKP nin Kemalizm’in temeli olan Karma Ekonomi sistemini terk ederek ölümü mukadder olan bu kapitalist yol üzerinde yarattığı zaferin bir Pirus zaferi olacağının görüntüleri belirgin olmaya başlamıştır.

AKP’nin takip ettiği yoldaki ana tema Devlet Kapitalizminden ayrılarak 1950-1960 dönemindeki uygulanan Private Kapitalizme dönüş çabalarıdır. Bu çabalar aslında bilinçli bir tercih sonucunda değil Şehircilik ve Belediyecilik anlayışının daha önce uygulanmasının zihinlerde bıraktığı itici güç ögesi olmasından kaynaklanmıştır. Bu Belediyecilik yani “inşaat” sektöründeki yatırımlar ilk aşamalarda başarılar getirmiştir. Buradaki temel olgu ”Toplam Talep”in (aggregate damand) arttığından işsizlik oranının artması engellenirken yatırım ve üretim artmış ve dolayısıyla ekonomi büyümüştür. Ama bu   ekonomik politika gerçekten planlanmış bilime dayalı bir yaklaşım olmadığı için yani iktisadi kalkınmanın hedefine katkı ‘’doğrudan’’ değil dolaylı etki yapan inşaatçılığın esas alınmış olmasıdır.

Dünya iktisat tarihinde görüldüğü gibi Türkiye’de de Private Kapitalismin ilk aşamalarında görülen hızlı gelişmeler başarılı sonuçlar verirken ABD ve Avrupa uluslararası monopolleşme etabını yaşayan moribund kapitalism aşamasındaki kapitalist ülkeler topluluğu geldikleri son aşamanın verdiği “buhran”lar yaşarken Türkiyedeki Private Kapitalizme geçişinin başarısı uluslararası göstergeler acısından pozitif değerlendirmeler sıralamasında yüksek yer almıştır.

                                                                         XXX

AKP’nin private kapitalizme dönüşünün sonuçları yani 12 yılda neler yaptıklarına (!) bakacak olursak değerli düşünür Soner Yalçın’ın köşesinden şunları görürüz:

’İç borç: 50 yıda 95 milyar lar idi; 12 yılda 212 milyar dolar oldu.

Dış borç: 50 yılda 130 milyar dolar idi; 12 yılda 372 milyar dolar oldu.

Cari açık: 50 yılda 63.7 milyar dolar idi; 12 yılda 399 milyar dolar oldu.

Kişi başına düşen borç: 1.963 dolar idi 12 yılda 4.900 dolara çıktı!

Dünyada kendine yeten 6 ülkeden biri olan tarım cenneti Türkiye; buğdayından samanına, karkas etinden lob etine, sütünden peynirine kadar ithal ediyor

Kemalist Devrim, Aşar vergisi yüzünden parasız, tohumsuz ve hayvansız kalan köylüye 4 bin lira ve ayrıca; tohum, fidan, hayvan verdi.

Köylüye ilk on yılda 1 milyon 77 bin 526 dönüm arazi dağıttı. “Tarım Kredi Kooperatifleri ”, “Tohum Islah İstasyonları”, “Toprak Mahsulleri Ofisi” vb. kurdu. Zirai Donatım Kurumu, çiftçinin tarım aleti araçları ve gübre ihtiyacını sağladı. Dalaman ve Ankara’da Gazi Orman Çiftliği gibi numune çiftlikler açtı. Vs.Vs…

Türk tarımına can veren; Ziraat İşleri Genel Müdürlüğü, Zirai Mücadele Genel Müdürlüğü, Hayvancılığı Geliştirme Genel Müdürlüğü, Gıda İşleri Genel Müdürlüğü, Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü, Su Ürünleri Genel Müdürlüğü, Toprak Su Genel Müdürlüğü vd. kapatıldı.

Süt Endüstrisi Kurumu, Et Balık Kurumu, Zirai Donatım Kurumu, TÜGSAÇ, TİGEM; TEKEL, ÇAYKUR, TMO, YEMSAN, SÜMER-BANK, şeker fabrikaları hangisini yazayım güzide kuruluşlar özelleştirme adıyla üç kuruşa satıldı.

Gübre ve tohumda ithalata yönelindi. Özellikle sebze tohumluğunda dışarıya bağımlı hale gelindi. İthal mısırdan (modifiye genetik) şeker ithalı için pancar ekimi bile yasaklandı! Sularımız, topraklarımız satıldı.

IMF ve Dünya Bankası’nın, “tarıma desteği kaldırın” diretmesine boyun eğildi.

33 milyon dönüm verimli toprak, tarım arazi olmaktan çıkarıldı. Her 5 köylüden 3’ü haciz kıskacı altına sokuldu.

Sonuçta, tarımsal ürün miktarı azaldı ve tüketim dış alımla karşılanır hale geldi.

1980’li yıllara kadar Avrupa tarım ürünleri ithalatçı idi. Fakat geliştirdikleri insan sağlığına zararlı GDO’lu “endüstriyel tarım” ile gereksinimlerinin çok üstünde üretim yapmaya başladılar. Stoklarını dolduran bu ürünleri satmak zorundaydılar. Bunun için, Dünya Borsa Fiyatları’nı çevre ülkelerinin çok altına düşürmek gibi çok oyunlar yaptılar. Bunu destekledikleri vasat iktidarlara yutturdular.

İşte Türkiye’de tarımın yok edilmesine sebep bugün marketlerde sıklıkla gördüğünüz endüstriyel tarımsal ürünlerdir!

Hangisini yazayım; imalat sanayiyi mi, bankacılığı mı?

Erdoğanların, Davutoğullarının yaptığı restorasyon budur. Elbirliğiyle Türkiye’yi çökertiyorlar.’’ (Soner Yalçın , Sözcü Gazetesi , Gizli Ajanda , 28 Ağustos 2014)

                                                                   XXX

Devlet Kapitalizmi sistemi (Karma ekonomi) insanlık tarihinde Kapitalizmin çökmesinin yarattığı sefalet ortamından çıkmasını sağladığı ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt zamanında New Deal adıyla uygulanmıştır. ABD’de kapitalizmin toplumu açlık ve sefalet içine ittiği yıllarda çalışabilecek yüz kişiden örnegin 1932 de % 24.1-- 1933 de ise % 24.9) kişi işsizdir. Franklin D. Roosevelt’in İngiliz İktisatcısı Prof.J.M. Keynes'in önerisi ile New Deal programıyla Devlet Katkısıyla Karma Ekonomi yoluyla sefalet durdurulmuştur.

                                                                  XXX

Devlet Kapitalizmi ( Karma Ekonomi - Mixed Economy – Etatizm- Devletçilik) ABD’nin New Deal döneminde ve Atatürk’ün Karma Ekonomi (devletçilik) döneminde uygulanmıştır. Hatta 1936 yılında İktisat Bakanı olan Celal Bayar Doğu illerine yapmış olduğu araştırmanın sonucunda Başbakana verdiği raporda en önemli olgulardan biri de “kalkınma planı” yapılarak iktisadi olgulara etki yapılmasını istiyor ve ‘’devletçiliği sokmak zamanı gelmiştir’’ , ifadesini kullanıyor. ( Atatürk ve GAP,Ramazan Topdemir , sf:135- 151 , İstanbul,2009) .

                                                             XXX

2013 yılının Aralık ayında ise Çin Komünist Partisi özellikle ‘’devlet kapitalizmi’’ adını koyarak bu sistemi uygulamaya almıştır. Çin’in daha önce kullandığı Stalin’in kumanda ekonomisi sistemini

kaldırarak devlet kapitalizmi sistemini tatbik edilme imkanına kavuşmuştur.

Daha da önemlisi Obama’nın Franklin D. Roosevelt sistemini tekrar uygulamak arzusu 2013-2014 yıllarında gündemdedir.http://www.youtube.com/watch?v=ZMCfxWN_X3Q(President Barack Obama, The Tonight Show with Jay Leno)

                                                                   XXX

Feodalizm – Kapitalizm dışında karma ekonomi -devlet kapitalizm sistemi dünya ekonomi tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Sosyal demokrasi, komünizm, sosyalizm, milli demokratik devrim, ortanın solu, halk sektörü gibi etiketlerin taban yapılarının ne olduğu bilinmemektedir.

Feodalizm özellikle günümüz İslam dünyasında hala yürürlüktedir. İkinci yapı ise ABD ve Avrupa gibi Rönesans’ın etkilerini taşıyan ülkelerde uygulanmaktadır. Marx‘ın ve Lenin’in gün geldiğinde sosyalist bir sistemde var olacak inançlarını taşımasına rağmen hala bu sosyalist yapı yazının keşfedilmesinden sonra başlayan ve günümüze kadar geçen sürede yaşanamamıştır. Ama bu yapıya kavuşmak için Lenin dünya tarihinde ilk defa bir ara dönem yaratmıştır ve bu ara dönemin gerekliliğini şu cümleyle ifade etmiştir. ‘’Hem teorik hem de pratik anlamda temel sorun, gelişmesi mukadder (inevitable) olan kapitalizmin devlet kapitalizmi kanallarına yönlendirilmesinin geçerli (belirli derecede ve belirli bir süre içinde) metotlarını bulmaktır; hangi koşularla tanımlanabileceği ve yakın gelecekte devlet kapitalizminin sosyalizme dönüştürülmesinin nasıl teminat altına alınacağı önemlidir.’’ (the whole problem - both theoretical and practical - is to find the correct methods of directing the inevitable (to a certain degree and for a certain time) development of capitalism into the channels of state capitalism; to determine what conditions to hedge it round with, how to ensure the transformation state capitalism into socialism in the near future" (V.I. Lenin, Selected Works 3. Cilt, Moskova, 1961 Sh: 648) (Mayıs 1921 "The tax in Kind"

                                                                      XXX

Ziya Gökalp tarafından 1923 yılında Cumhuriyetin ilanından önce Mustafa Kemal e önerdiği ve o tarihten sonra 1950 – 1960 dönemi hariç , AKP iktidarına kadar uygulanan ve CHP nin 6 ok’unda yer alan “etatizm/state capitalism/devletçilik”  yani günümüzdeki adıyla Karma Ekonomi olarak   isteyen ve destekleyen Aydınlık Gazetesinin az da olsa bazı yazar yöneticilerinden başka hiçbir muhalefet sesi gündemde değil ufukta bile görülmemektedir. (Doğu Perinçek, Aydınlık Gazetesi, 23 Ağustos 2014 http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/dogu-perincek/49273-dogu-perincek-chpde-iktidar-ve-muhalefetin-kapidaki-krize-yanitlari-var-mi.html

CHP ise AKP’nin seçimleri kazanmasına yol açan olgunun ‘’din’’ olduğuna dair safsatayla vakit geçirirken, iktidara gelme olasılığını ‘’imkansız’’ olma noktasına doğru ilerlemektedir. Ne var ki AKP’nin emareleri görünmeye başlayan bu yeni iktisadi krizden kurtulamayacağı halk tarafından idrak edilene kadar iktidarı devam edecektir.

CHP, AKP’nin çökme nedenini yani devlet kapitalizmi (karma ekonomi) terk ederek Ziya Gökalp’in isimlendirdiği private kapitalizme dönmesi olduğunu idrak ederek ‘’ bizde dindarız bize oy verin ‘’ söyleminden ekonomik sistemi 6.ok olan devlet kapitalizmine döndürülmesini talep etmemesi kendisinin yok olmasını doğuracaktır.1950-1960 döneminin son yıllarında karşılaşılmış olan buhranların günümüzde tekrar doğmaya başlaması ile tarihin tekerrür ettiğine hem CHP hem de AKP tanık olacaklardır. (1)

Coşkun Ürünlü

8 Eylül 2014 

------------------------------

(1) Bu dipnot ‘’ http://tr.wikipedia.org/wiki/Adnan_Menderes ‘’ maddesinden derlenmiştir:

1950-1954 yıllarında Türkiye ekonomide kalkınma dönemine girdi. Bu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişe hız verildi. Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi. Yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarıldı. Marshall Planı'nın da katkısıyla ülkede yeni sanayi tesisleri kuruldu. 1955 yılında ekonomide tıkanmalar başlamıştı. Dış borçlar giderek artıyordu, ödeme dengesi bozulmuştu, döviz girişi yeterli değildi. Bu durum ülkede çeşitli sıkıntılara neden olmaya başladı.22 Kasım 1955'te toplanan DP Meclis Grubu izlenen ekonomi politikaları ilerledi.

Menderes 1957 seçimlerinden sonra İstanbul'da imar çalışmalarına ağırlık verdi ve Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Vatan Caddesi, Millet Caddesi ve Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını açtı

Menderes iktidarlarının önceki döneminde alınan borçların geri ödenememesi ve dış ticaret açığının çok artması yüzünden 1958 yılından itibaren Türkiye ekonomisi zorluklar yaşamaya başladı.

Türkiye 600 milyon dolar dış borcunu ödeyemeyeceğini açıklayarak moratoryum (borçların ödenemeyeceği ve yeni bir ödeme planına bağlanması ilanı) ilan etti ve IMF ilk stand-by anlaşması imzalandı.

Menderes,liberal ve dışa açık bir iktisat görüşüne sahipti, özel girişime geçmiş iktidarlara göre daha fazla serbesti tanıdı.

Ekonomik girişimleri önceleri toplumun yoksul kesimini mutlu etti, ancak uzun vadede ekonominin dengesi bozuldu.

Menderes, en çok eleştiriyi, dışa bağımlılık politikaları yüzünden almıştır. Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı.

Menderes'in iktidarı döneminde, İsmet İnönü döneminden beri Türkçe okunan ezan, yeniden Arapça okunmaya başladı. İlk olarak CHP hükümetinin 1948'de kurduğu imam hatip kursları imam hatip liselerine dönüştürüldü, bunların sayıları arttı.

Menderes bazı çevreler tarafından irticayı hortlatmakla ve oy avcılığıyla suçlandı. Eleştirilen bir diğer nokta ise, Türkiye'nin dış politikada NATO ile birlikte hareket etmesi ve Cezayir'in kurtuluş savaşı sırasında Fransa'nın iç meselesi olduğu görüşünün benimsenip 1958'deki Cezayir'in bağımsızlığı oylamasında çekimser oy kullanılmasıdır.

Adnan Menderes …CHP ve Hürriyet Partisi'nin birleşme çabası karşısında DP'liler 1957 seçimlerinden önce seçim yasası'nı değiştirerek partilerin ittifak yapmasının önleyen maddeler eklendi ve DP'den istifa eden Fuad Köprülü'nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek için partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden milletvekili olamayacağı şeklinde bir hüküm kondu. 1959 yılında ABD'ye bir gezi yaparak ilave maddi kaynaklar isteyen Menderes'e, artık Marshall Yardımı fonlarının bitmek üzere olduğu hatırlatıldı ve istekleri reddedildi. 1961 seçimleri öncesinde İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, Keban Barajı ve İstanbul Boğaziçi Köprüsü gibi tesislerin temellerini atmak isteyen Menderes, yakın arkadaşı ve bakanı Dr. Lütfi Kırdar'ı nabız yoklamak için Sovyetler Birliği'ne gönderdi. Sovyetler Birliği'nin konuya olumlu yaklaşması üzerine, Menderes de Temmuz 1960'da Moskova'ya giderek, orada kredi anlaşmalarını imzalamaya karar verdi

…Bir başka gerginlik ise 9 Mayıs'ta Menderes hükümetinin ABD ile yaptığı ikili anlaşmaları meclisin kabul ettiği oturumda yaşandı. Muhalefet'in milletvekilleri ABD ordusu'nın doğrudan veya dolaylı bir saldırı karşısında Türk topraklarına gelmesi gibi hükümlerin yer aldığı ikili anlaşmalara karşıydılar ve böyle anlaşmaların hiçbir Avrupa ülkesi ile yapılmadığının altını çiziyorlardı.

9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylamasında % 61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır