Başkanlık Sistemi

BAŞKANLIK SİSTEMİ

 

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan günümüze kadar geçen  yolun en önemli kavşak noktasına gelmek üzereyiz.  Cumhuriyet rejimimizin kurucu atası olan büyük önderimiz  Atatürk’ün bize bıraktığı mirasın özü  Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir şiarıdır. Bu özün uygulanma çerçevesi ise Atatürk’ e göre Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bu gerçek olgu  önümüzdeki Başkanlık Sistemine dönüşümü için yapılacak Genel Seçime kadar devam edecektir.
 
Seçim tarihi ise  10 Ağustos (ikinci tur 24 Ağustos) 2014 dür;150 gün sonra sandıkta Atamızın yerine gelecek olan kişi saptanacaktır.15 Ağustos 2011 tarihinde belirttiğim  (1) başkanlık sistemi getirilmesi sonucunda değişen tek bir şey olacaktır; günümüzdeki, "Ilımlı İslam", "Büyük Ortadoğu Projesi", "İslam Commenwealth" i,"Demokratik Açılım", İngiltere’nin yönetimindeki "ABD Emperyalizm”i varlığına inananların karşı-devrimci nitelikleri değişmedikçe, ülkede emek= ücret ilişkisi kurulmadıkça, halk Batı’nın  çağdaş yaşam şartlarını yani Atatürkçü Düşünce Sistemini dinsel inançlar nedeniyle red etmeğe devam ettikçe, ana muhalefet partileri yarı-uyku, yarı-sanal dünyalarında yaşadıkça “Başkan ne isterse o olur" yargısı gerçekleşecektir.
 
O halde bu gerçekleşmenin kim tarafından  sağlanacağı Türkiye için 17 aralık 2013 olaylarından sonra değişen sosyo- psikolojik olgulara göre düşünülmesi önem kazanan  bir sorun haline gelmiştir. Gerçekten daha önce “göbeğini kaşıyan” adama, “dindar cumhurbaşkanı isterseniz bize oy verin “ mealindeki yaklaşım ölmüştür. Zira Türkiye Cumhuriyet tarihinde  ilk kez halkın gençlikle özdeşleştiği Taksim Gezisinde  “Duran Adam” alegorisiyle “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sesleri Türkiye’nin sosyo- psikolojik algısını  çağdaşlaştırarak yeni bir evre yaratmıştır.  Hele hele bu 17 Aralık 2013 olaylarından sonra daha da vahim  sonuçların  doğması  olasılığının arttığı ve genç insanların Batı Rönesans’ın  yarattığı Kemalizm için hayatlarını kaybedenlerin  yer aldığı  ülkemizde  “seçim sandığı”  sonuçları ile  seçilecek bir kişinin  tek başına sistemin "checks and balances" (2) alt yapısı  düzenlenmeden yönetimine  getirilmesi  hayati önem kazanmıştır.

Aslında Parlamentonun  gücü ile  seçilen ve TBMM’ye sorumlu olan günümüz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de Batı siyaset bilimcileri tarafından bilimselliği saptanmış bir olguyu şöyle ifade ettiği unutulmamalıdır: "demokrasi demek sadece seçim değildir".  Parlamentonun gücü ile seçilmeyen  ve TBMM ne sorumluluğu kalmayan ve sadece “sandık” yoluyla Yasama ve Yargı erklerini  Yürütme erkinin ellerine tamamen teslim  edilmesi halinde ortaya çıkacak olan tablo, Türkiye Cumhuriyetinin Halifelik dönemine bile döndürülmesi olasılığını yaratacaktır. Her kim Başkan seçilirse seçilsin o zatın  anlayış ve idrakinin sınırları olmaksızın hüküm sürmesi mümkün hale  gelecektir. Hatta böyle bir durum Rabia işaretinin  ifade ettiği kavramın zaferi bile olabilecektir.  Bu ise Batı Rönesans’ın  yarattığı Kemalist felsefenin iflası anlamına gelecektir. 

XXX


Böyle bir durumda  önümüzdeki 11 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine 150 gün kalmış olduğuna göre  Cumhurbaşkanı olmak isteyenlerin nitelikleri önem kazanmaktadır. Batı dünyasında demokrasinin  insanın kişisel özgürlüğüne dayandığını müdrik , toplumun laiklik ilkesinin  temel olduğuna inanan,  siyasette tecrübe sahibi, hukuk ve sanat alanlarında saygın,  devlet tecrübesi olan yüksek tahsilli ve  yabancı dil bilen  kişilerin seçilmesi istenilen adayların şimdiden düşünülmesi  ve 30 Mart Seçimlerinden hemen sonra bu tanıtıma önem verilmesi gerekmektedir.   Toplumun aday olacakları tanıtılmadan seçime sürüklenmesi Türkiye için olağanüstü riskler taşımaktadır.

Başkan olacak kişinin aday gösterilmesinde  bile halk  aydınlatılmadan öne çıkarılacak  aday adaylarının saptanmasında  hangi metotlar uygulanacak hangi kriterler öne çıkarılacak  diye  ön hazırlıklar yapılmalıdır. Örneğin bazı çevreler  kişisel uygulamalarla  halk  iradesinin önüne setler çekmesi ya  da bazı isimlerin halka  “ rubber stamp” muamelesi yapılarak  seçim yapımasını zorlamak Demokrasinin köküne dinamit  koymak anlamını taşıyacaktır. Halkın seçimi değil “muktedirlerin” yani her şeyi dilediği duruma getiren kudret sahiplerinin tercihi  halkın tercihi yerine geçirilmiş olacaktır. Demokrasi kavramının temeli iğdiş edilmemelidir. Aksi takdirde yarı –feodal  toplumumuzun üst yapıda yarattığı akıl yerine ayetler fetvalar ve  dinsel değerlendirmelere  bağlı  büyük kitlelerin  değerlendirme kıstaslarının çağdaş değerleri göremeden  oy kullanacaklardır. Önerilecek  adayların  halk için çalışacak olmaları yanında bilgili, tecrübeli ve "insanı insan olduğu için seven" ve  ona “hizmet” verici kişiliği olanlar arasından seçilip onların tanıtımlarının  yapılması gerekmektedir.
 
Coşkun Ürünlü
 
17 Mart 2014

________________________________________________________
(1)
http://www.urunlu.com.tr/92-akpnin-yeni-anayasa-yapma-girisimleri
(2) Principle of government under which separate branches are empowered to prevent actions by other branches and are induced to share power. Checks and balances are applied primarily in constitutional governments. They are of fundamental importance in tripartite governments, such as that of the U.S., that separate powers among legislative, executive, and judicial departments. Checks and balances, which modify the separation of powers, may operate under parliamentary systems through exercise of a parliament's prerogative to adopt a no-confidence vote against a government; the government, or cabinet, in turn, ordinarily may dissolve the parliament. In one-party  political systems, informal checks and balances may operate when organs of an authoritarian or totalitarian regime compete for power.

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır