Akıl – Dogma İkilemi ve AKP

Akıl – Dogma İkilemi ve AKP

Avrupa’da Rönesans gibi devrimler Skolastik(dinsel) felsefeye son vermiş olmasına karşın, İslam dünyasında böyle devrimler olmadığı için biz hala bunun hakimiyeti altında yaşıyoruz.(*)

Ziya Gökalp

 

 

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar "Bu ülke Müslüman bir ülke. Biz icat yapamayız, buluş yapamayız" demiştir. Aslında Bakan Erdoğan, belki sebebini tam olarak idrak etmiş olmasa da, çok doğru bir tespitte bulunmuştur. Gerçekten de Dünyadaki tüm İslam topluluklarından  ortaya çıkmış icat ve keşif olgusuna rastlanılmamaktadır. Bu durumun nedeni bu toplulukların  çoğunluğunun  Millet olamamış olmalarıdır. Bunlar kabile ve aşiretler gibi varlıklar krallar şeyhler imamlar tarafından yönetilen dünya haritasında var olan  toplu yaşam sahibi birliklerdir.

 

Ama asıl neden Bakan Erdoğan’ın dediği gibi İslam ülkeleri icat ve  buluş yapamazlar zira onlarda akıl esas değil ayet dogma  fetva ve sair dini kural ve hükümler geçerlidir.  Bunun nedeni Emevilerden başlayan dinsel değişimler ile  12.yüzyıldan beri “içtihat kapısı” nın kapanmış olmasıdır. Diğer bir deyişle Tanrının yaşayan varlıkların en ulusu olan “insan”lara  verdiği en büyük hediye olan “akıl”  iptal  edilmiş ve onun yerine İslam dinini en iyi ben bilirim diyen fetvacıların , tarikat liderlerinin  ya da siyasal iktidar sahiplerinin  yarattıkları Şeriat hükümleri  “cennet-cehennem” kavramlarına bağlanarak uygulanmıştır ve halen uygulanmaktadır.

 Diğer yandan  Batı uygarlığındaki ilerlemeler, dünyanın dogmatik olarak kabul etmiş olduğu olguları çürütmekte ve medeniyetin bir daha geriye dönülemeyecek şekilde oluşan gelişmelerini sağlamaktadırlar. Bu gelişmelerin yaşandığı bir ortamda, hayat referansını binlerce yıl önce belirlenmiş olan kurallara, dogmalara göre yaşayan toplumların bu gelişmelere öncülük edecek mucitler ve kaşifler çıkarması mümkün değildir. 

 İcat edilen nesne ve olguların mucitler tarafından yaratılmasının ya da  ortaya çıkarılmasının temelinde akıl yatar. Örneğin toplumu yönetmeyi Tanrının kendisine verdiği  "yönetmek" erkine dayandıran krallık olgusunun yanlışlığını yönetim erkinin Sosyal Mukavele sorunu olduğunu "icat" eden Jean-Jacques Rousseau ile Çiçek hastalığına karşı aşıyı bulan Pasteur'ün ve  Telefonu icat eden  Alexsander Graham Bell'in dayandığı temel "akıl" dır.  Akıl'ı esas almayan toplumlar bu ilerlemeleri takip etmekle yetinecekler ve hatta  bir süre sonra takip etmekte de acz içinde kalacaklardır. 

Bu duruma en güzel örnek bir zamanlar Batı Dünyasının tek hakimi olan Vatikan bile gelişen icat ve düşün gelişmelerinin yarattığı uygarlık düzeyi karşısında şaşkınlığa düşmüştür. Zira, bu akla dayalı gelişmeler karşısında   binlerce yıldan beri yasaklamalarla  yaşayan ve toplumları  bu yasaklarla  boğan  Vatikan dahi en sonunda İkinci Rönesans'ın doğması (1) karşısında yenildiğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Papa Benedict XVI  Hristiyan inancına göre yaratıcı güç'ün (Holy Spirt) kendi  şahsına tevdi edilmiş olmasına rağmen istifa etmek zorunda kalmıştır. Çünkü Papa Benedict  XVI doğmaların ve  inançların bilim ve akla yenildiğini  ileri sürerek 11 Şubat 2013 tarhinde istifasını şu gerekçeyle vermiştir: ‘’Dünyadaki gelişmeler dinimizin gerektirdiği imanımızı derinden sarsmıştır. Bu gelişmelerin inanışları derinden etkilemesi karşısında, ben Katolik dünyasının lideri Papa olarak hem zihinsel hem de vücutça yetersiz kaldığımdan bu durumu düzeltemeyeceğim için istifa ediyorum.’’ (2) Bu istifa akıl'a  karşı dogmanın yenildiğini  dünya tarihine not düşürmüş anlamını taşımaktadır. Bu durumun  gerekçesini oluşturan olgu  ve olaylar şunlardır: kök hücre araştırmalarını men etmek, kürtajı yasaklamak, genetiğin değiştirilmesine karşı çıkmak, doğum kontrolünü ret etmek,  tüp bebek yapılmasını önlemek gibi aklın geliştirdiği icat ve keşifler düşünleridir.  Diğer yandan bu durum bir bakıma hayat referansını dogmatik inançlardan alan tüm insanların  da günün birinde Papa XVI. Benedict ile aynı kaderi paylaşacakları mukadderdir.

XXX

Türkiye ikibinli yıllara gelene kadar Atatürk'ün Ziya Gökalp'in önerisi ile uygulanan "Devlet Kapitalizmi" sisteminin yani Devletçilik adıyla Karma Ekonomi sisteminin uygulanması ile günümüzde varılan  düzey  tüm İslam ülkelerindeki düzeyden üstündür. Zira, 1920lerde bağımsızlığını kazanmış, sınırları belli Türk Milleti geçen sürede Osmanlıdan devralınan  feodal ya da yarı- feodal düzenlerin yarattıkları mülkiyet ilişkilerinde (property relations- hukuk vs.) yenilenmeler sonucunda  kısmen   emek=ücret olgusunun  yürürlüğünün giderek  çoğalması ile  doğmalar  tefsirler gibi aklı öngörmeyen sistemlerin kendiliğinden çökmeğe başlamıştır. Diğer bir değişle  Millet olmuş toplumlarda hiç bir makam ya da lider ya da  bir kurum  bu doğal kalkınma gelişim çizgisini  engelleyemez. Türkiye Cumhuriyeti de Batı Uygarlığındaki her bir toplum gibi sonunda özü kapitalist sosyal demokrat toplum olma yolunda ilerlemiş  ve  bundan dolayı da kırsal kesimdeki üretim modu değişerek ve yarı-feodal yapı ve ona bağlı cehalet ve  aymazlık azalmıştır ve zaman içinde daha da azalacak ve bunlar  tarihe gömülecektir. 

Yukarıda bahsettiğimiz,

1-Batı dünyasındaki teknik  ve felsefi olguların akla dayanması ile icatlar ve  keşifler yapılması ile 2- feodaliteden kurtulma  gelişim çizgisinin  gelişmesiyle laik  devlet anlayışı durdurulamayacaktır. Ne var ki sistem dışı dogmaların sisteme enjekte edilmesiyle laik devlet  çizgisini yok etme imkanı  yoktur ama zaman  zaman bazı gelişmeler dini zorlamalar ile sekteye uğratılabilecektir.  Teknoloji ve bilimin gelişmesi ve  toplum yapısının doğal gelişimi (feodaliteden kapitalizme) engellenmesinin  mümkün olmayacağı sosyal bilimcilerin vurguladığı bir gerçektir. Bu gelişim kanunu gereği hiç bir akıl dışı güç “devamlı” olarak var olamayacağına göre Türkiye'nin sonunda varacağı  düzen Mustafa Kemal Atatürk'ün aklı esas alan seküler  devlet yapısının reinkarnasyonu olacaktır.  Dolayısıyla AKP'nin  arzuladığı din esaslarına oturtulmuş bir  Osmanlı İslam Devletinin reinkarne edilmesi uğraşları beyhude  bir çabadan ibaret kalacaktır.

Bu başarısızlık diğer yandan Türkiye Cumhuriyetinin gerçek demokrasiye kavuşması ile  oy sandıklarında oy kullanacak seçmenlerin  Kemalizm’in esasına uygun Anayasa yapmaları yoluyla hem gerici zihniyetler hem de  "Sistem Dışı" müdahaleler  bir daha  ortaya çıkamayacaktır. 

Kısaca Kemalizm günümüzdeki  bütün sıkıntı ve üzüntüler doğuran beyhude  gericilikler karşısında  Taksim Gençliğinin canlandırdığı  Atatürkçü görüşün eninde sonunda muvaffak olacağını ve AKP nin  mağlup olduğunu  ifade eden anlatımlar  tarihte  yerini alacaktır.

 

Coşkun Ürünlü

4 Kasım 2013

_____________________________

 

(*) Ziya Gökalp , Türkish Nationalism and Western Civilization , sh.274 , New York , 1959

1) Papanın istifasını ben kişisel olarak ‘’ İkinci ‘’ bir rönesansın doğuşu olarak algılıyor ve bu istifanın niteliğini yeni bir devrin başlangıcı olarak görüyorum.

2) "However, in today's world, subject to so many rapid changes and shaken by questions of deep relevance for the life of faith, in order to steer the ship of Saint Peter and proclaim the Gospel, both strength of mind and body are necessary, strength which in the last few months, has deteriorated in me to the extent that I have had to recognise my incapacity to adequately fulfil the ministry entrusted to me…

 

 

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır