1838 Ticaret Sözleşmesi

1838 Ticaret Sözleşmesi
 

ÖNSÖZ


İngilizce asılları ile birlikte Türkçe'ye çevirip ilk kez gün ışığına çıkararak sunduğum 1838 Ticaret sözleşmesi ve Ek Belgeleri, imzalandıkları tarihten günümüze dek, Osmanlı İmparatorluğunu ve bu imparatorluğun temelleri üzerine inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti toplumunu etkilemiştir. Bu etkileme, Sözleşmenin getirdiği hükümlerin toplum yapısını kemikleştirici rol oynaması bakımından önemli olmuştur. Osmanlı toplumu kendine has bir yapıda dinamik bir süreç içinde ve aşamalar halinde ilerlerken, Sözleşme bu gelişimi durdurmuştur. Durdurulan süreç Sözleşme hükümleri aracılığı ile başka bir sürece döndrülmüştür. Bu sürece bu gün dahi devam etmektedir.


Uluslar arası ilişkilerin gittikçe yoğunlaştığı günümüzde 1838 Ticaret Sözleşmesi deneyinin, günümüz karar vericilerine ışık tutacağına inanıyoruz. Belgelerin Türkiye'nin İktisadi Tarihi üzerinde araştırma yapanları da oldukça önemli bir kaynağa sahip kıldığına
inanıyoruz.

1.GİRİŞ

Makyavelli Prens adlı yapıtında(1) Osmanlı İmparatorluğunun örgütleniş biçimini şöyle tanımlıyor :(2)

…tarihde bilinen krallıklar iki biçimde yönetilmişlerdir: ya bir hükümdar ve bu hükümdarların lütfu ve izni ile ülkeyi yönetmeye yardım için vezirliğe getirilmiş hizmetkârlarca; ya da bir hükümdar ile asillerce. Bu asiller mevkilerini hükümdarın teveccühünden değil taşıdıkları asil kandan ötürü korurlar.Bu baronlar kendi devlet ve teb'asına sahiptirler. Bu teb'a asilleri kendi lordları olarak görür ve normal olarak onlara bağlıdır. Hükümdar ve hizmetkarları tarafından yönetilen ülkelerde , hükümdar daha yüksek otoriteye sahiptir; zira, ülkede ondan yüksek bir kişinin varlığı kabullenilmemekte ve itaat edilen diğer büyüklere sadece hükümdarın vezirleri ve memurları oldukları için itaat edilmektedir. Hiç kimse bunlara özel bir sevgi göstermez.

Zamanımızda (1510-1515) bu iki tür hükümet biçiminin örnekleri Türk ve Fransız krallıklarıdır. Tüm Türk İmparatorluğu bir hükümdar tarafından yönetilmektedir; diğer büyükler onun hizmetkarlarıdır. Hükümdar, krallığını "sancak"lara bölünmüştür ve buralara çeşitli yöneticiler gönderir ve gönlü istediği zaman bunları değiştirir veya geri çeker. Fakat Fransız Kralı bir çok asil tarafından çevrelenmiştir. Bunların asaleti tebası tarafından kabullenildiği gibi teb'a bunlara özel bir sevgi besler; bu asillerin imztiyazları vardır ve kral bu imtiyazları kendisini tehlikeye atmadan yok edemez.


Makyevelli'nin bu farklı tanımı kendine temel alan Dr. Sunar, Şerif Mardin ile birleşerek, Osmanlı yapısını "patrimonyal"(3), Avrupa'nın yapısını ise feodal olarak sınıflandırmaktadır.(4) Sunar'a göre, Osmanlı İmparatorluğu daha çok " bir siyasal bütündü ve Devlet ile toplum arasında bir ayrım yoktu".(5) Bu anlayış, Weber tarafından red edilmektedir.(6) Weber'e göre:(7)

Feodal sistemin en basit amacı, atlı askerlere toprak ve senyörcü haklar tanıyarak onların hizmetkârlık (vassal) hizmetini yapma durumuna getirilmeleridir. Bu amacın gerçekleştirebilmesi için iki tür biçim vardı ve bunlar malik olma gücünün bahşedilmesindeki yollara göre, ya ücret ya da ihsan yollarıdır.

İhsan etme yoluyla toprak rejiminin örgütleştirilmesinde Türk feodalizmi karakteristiktir. Orada, kişisel malik olma hali tanınmamaktadır. Sadece savaştaki hizmetler karşılığında hayat boyu ihsanlar vardır. İhsan'ın değerlendirilmesine, topraktan alınan ürün, ailenin mevkii ve ihsan edilenin askeri hizmetleri esas alınırdı. Miras yoluyla intikal etmediği için, oğul, ancak özel askeri hizmet gösterdiği takdirde babasının yerini alabilirdi. Bab'ı Âli bütün bütün ayrıntıları feodal büro gibi düzenlerdi...

Görüldüğü üzere Osmanlı sistemi bir feodal sistemdir. Patrimonyal sistem olarak adlandırılması gerçeklere uymamaktadır. Çünkü ihsan edilen toprakta miras hakkı yoktur. Halbuki patrimonyal sistemde bu esastır; bir sistem feodal ise amacının toprak ihsan edilen kişilerin vasal durumuna getirilmesi olması gerekir; halbuki patrimonyal sistemde bu amaç yoktur; feodal ilişkiler Bab'ı Âli tarafından bir feodal büro gibi düzenlenmekte, yani Devlet kime, hangi koşullar altında ve ne amaçla toprak ihsan edeceğini bir üst yapı kurumu olan Sipahi sistemi ile sağlamak istemektedir.

Osmanlı toplumunun feodal olmadığı ileri sürülürken, yaşadığı dönemi anlatan Makyevelli'nin tanıklığı ilk bakışta inandırıcı gözükmektedir. Aslında, Makyevelli'nin bu yaklaşımına benzer yaklaşımlarla Osmanlı toplumunun feodal olmadığını ileri süren bir çok düşünür vardır. Onlara göre, kendi toprakları içinde, krala karşı gelebilecek, şatolarda oturan asiller olmadığı için Osmanlı toplumu feodal değildir. Toplumun hangi yapıda olduğu sorulduğunda miras sisteminin var olduğu ve mülkün babadan oğla geçtiği sistem olan Patrimonyal sistem cevap olarak verilmektedir. Bu yaklaşım gerçekleri bilimsellik dışında aramak demektir. Osmanlı sisteminin temelinde Timar ihsan edilmesi yatar. Bu sistemde temel olan husus, sultanın gereksinmeleri için üretimden alınan verginin (artı değerin) İstanbul'a nakledilmesidir. Bu işi askerlikte hizmet ve başarı göstermesiyle sultanın güvenini kazanan asker kişiler yapabileceğinden, temel olarak bu güvenilir kişiler sipahi olarak seçilirdi. Devlet ve ordu bütünleşmişti. Bu bütünleşme karşısında, tarım yegane üretim biçimi olduğundan tarımdaki teb'a ile kesin bir ayrılık vardı. Yani Devlet ve toplum ayrılmıştı. Makyevelli'nin tanımsal ayrılığına temel aldığı kavram, siyasal üst yapıdır. Bu ise gerçek durumu örtmektedir; zira, Makyevelli Osmanlı toplumu hakkında şunları da söylemektedir:(8)

zamanımızda…Türk Sultanının dışındaki tüm prensler için halkı tatmin etmek, orduyu tatmin etmekten önemlidir. Türk için bu ileri sürdüğüm istisnanın nedeni açıktır; zira, kendine 12.000 asker ve 15.000 süvari tutmaktadır; ve krallığının güvenliği ve gücü bunlara dayanmaktadır. Dolayısıyla onun için orduyu dost olarak tutma amacı diğer hususları geri plana itmeyi gerektirir: Sultan askerlerin elindedir ve halkı bir yana bırakıp ordunun dostluğunu korumak zorundadır.

Makyavelli burada açıktır; Osmanlı devleti ordu ile tekleşmiştir ve Sultan ile halkı ile karşı karşıyadır. Diğer bir deyişle, Makyevelli yaşadığı dönemi anlatırken, Osmanlı toplumu (reaya) ile Devlet (Sultan+Sipahi) ayrı ayrı olduğunu ve çıkar çatışmasının var olduğunu saptamış bulunmaktadır. Bu çıkar çatışması Weber'de de açıkca gözükmektedir. Weber'e göre "Vakıf kurumun ortaya çıkarılış nedeninin temelinde dini amaçlar değil, gerçekte, sultanın toprağa vergi koymasından kaçarak ailenin devamlı gelir elde etmesinin sağlanması yatmaktadır."(9) Hatta Weber daha da ileri gitmekte ve toprak ilişkilerinde feodalitenin yıkılmasına en büyük engelin vakıf olduğunu belirtmektedir.(10)

Vergi toplayan, asker yetiştiren sipahiler "yönetici merkezin üyeleri idiler ,"(11) ve bunlar Devletin bir üyesi olarak reayadan aldıkları verginin bir bölümünü kendileri için ayırıyorlar, bir bölümünü sultana aktarıyorlar, diğer bölümü de asker yetiştirmek için alıkoyuyorlardı.

XVI. yüzyıla girerken, demek oluyor ki, sultan ve sultanın memurları olan güvenilir savaş kahramanı sipahiler bir yanda, reaya diğer yanda toplumun iki sınıfını oluşturuyordu. Reyadan alınan vergilerin sultana nakledilmesi için bir de aracılar grubu vardı. Bunlar sultan tarafından atanıyor ve topladıkları aynî vergiden pay alıyorlardı.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru sistem biçim değiştirdi. Toprak en yüksek bedeli verene bir "süre" için devrediliyor, bu kişi de vergi toplayıp aynen sipahinin görevini yürütüyordu.(12) XVII. Yüzyılın sonlarına doğru ise " süre" hayat boyu olmuş ve böylece de toprakta özel mülkiyet doğmuştur.(13)

XVI. yüzyıl, diğer yandan, Osmanlı imparatorluğunun Avrupalılara ilk Kapütilasyonları verdiği dönemin başlangıcıdır. Avrupa XV. Ve XVI. Yüzyılın başlarında feodal grupların yıkıldığına tanık olmuştu.(14) Hızla ilerleyen ticari kapitalizm, feodalizmin yerini alırken, Osmanlı toplum yapısı feodal toplum yapısını sürdürüyordu. Kapitalizm Osmanlı ülkesini etkisi altına alması, Osmanlı feodal yapısının kendi iç çelişkileri üzerine yeni bir gelişim düzeyine çıkmasına olanak tanımamıştır. Avrupa'da feodalizm diyalektik bir sürec içinde, yerini kapitalizme terk ederken, Osmanlı ülkesi dışarıdan empoze edilen kapitalist sistem altında kendi iç çelişkilerinin serbestçe gelişmesine olanak tanımamıştır. 1580 tarihinde bir Osmanlı Coğrafyacısı "İslâm ticareti Avrupalıların kıyılara yerleşmesi sonucunda bozulmaktadır"(15) diye Sultan Murat'a rapor vermekte, 1625 yılında ise Ömer Talip adlı bir kişi " şimdi Avrupalılar...kendilerinin ihtiyacı olmayan malları İstanbul'a ve diğer Müslüman topraklarına getirip, dört beş misli fiyatla satmaktadırlar, bundan ötürü de ülkemizde altın ve gümüş azalmaktadır"(16) diye yakınmaktadır.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru kapitülasyonlar sonucu Osmanlı ülkesi, Avrupalılardan mamul mal alan ve onlara ham madde satan bir Pazar haline düşmüş, Osmanlı tarımı Avrupa piyasaları ihtiyacına olumlu bir biçime dönüşmüştür.(17) Bunun sonucunda, Sipahi, yerini Mültezim'e bırakmış, köylü mültezimin insafına terk edilmiştir. Bu çöküntünün kurbanı köylüler olmuş,(18) özel mülkiyet sahibi mültezimler toprak ağaları olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca, 1630 tarihinde Koçu Bey Padişahı verdiği raporda, bürokratların da toprak ağası haline dönüştüğünü (mültezim) ve bunun sonucunda sosyal servetin gasp edici durumauna gelmelerini açıkca anlatmaktadır.

XVII. yüzyılda, mamul mal ithal eden ve ham madde ihraç eden Osmanlı ülkesinde zanaatler yıkılmış, toprak ağalarının ağır vergi almaları, köylük alanlarda isyanlar doğurmuş böylece nüfus, maaşla çalışma için kente gelmeye başlamıştır. Bu akım ile de baskılar artmıştır. Merkez, kente akan bu nüfusu medreselere ve ücretli silahlı kuvvetlere akıtarak baskıyı hafifletmeğe çalışmıştır. Sipahilerin de alındığı yeniçeri ordusu genişletilmiş, XVI. yüzyılın yarısında 12.000 olan toplam yeniçeri sayısı 100.000'e çıkmıştır. Bu artış yüzünden de XVII. yüzyıla kadar Osmanlı ordu cihazı morali bozuk ve yozlaşmış bir güç haline düşmüş, Devlet'e yük olarak ordu, Devletin en gerici bir unsuru haline gelmiş ve ücretlerinin yetersizliğine inandıkları an Taht'a karşı devamlı isyan eden bir başıbozuklar grubu haline gelmiştir.(20)

Avrupa kapitalizminin empozesi İmparatorluğun sistemini yozlaştırırken, ordu, merkez'e yük ve gerici bir yapıya bürünüyor, bürokrat toprak ağalarına geçiyor, köylü sefilleşiyordu, sistem yeni çelişkiler yaratıyor, bu çelişkilerde zıtlıklar kesinleşiyordu. Bir yanda da saltanat, dayanacak tabandan yoksun kalıyordu. Saltanat, bürokrat ve toprak ağalarının gelirlerini "müsadere" yoluyla gasp ederek yaşamağa devam ederken, ordu, bu müsaderelerin kendi çıkarı için aracısı oluyor, toprak ağası ise köylüyü sömürüyordu. Çarpık bir ekonomik sistem, kendi içinde bütünleşmeden Avrupa ekonomileriyle bütünleşmeye çalışıyor, fakat ne var ki, Avrupa kapitalizmi Osmanlı ülkesinin kendi kendine kapitalistleşmesine izin vermiyordu.

1700 tarihine gelindiğinde Osmanlı toplum yapısı tam anlamıyla, derebeyleri ve ayan-ül ayan (ayanlar ayanı) ların, tıpkı Batının feodal lord'ları gibi, kendi geniş toprakları üzerinde, kendilerine ait ordu besledikleri bir yapıdır. Bunlar merkezi hükümetin gücünden bağmısızdırlar.(21) 1800 yıllarında sultan sadece iki vilayete sahipti. Diğer bir deyişle, feodal beyler, imparatorluk topraklarının dörtte üçüne sahiptirler.(22) Bu derebeyler, Sultan ile "sened'i ittifak" imzalamaya kadar gidebilmişler, zaman zaman Merkez'e isyan etmişlerdir.

Sultan'ın başarısızlığı sonunda, Taht, saltanatın güvencesi olarak çıkar yolu İngiltere'de görmeğe başlamıştır. İngiltere ise, bu teminatı, sultan ve onun bürokratlarına kendisine yeni ekonomik olanaklar sağlanması koşuluyla vermiştir. İşte, bu koşullar altında Avrupa kapitalizmi, Osmanlı ülkesinin sömürge olması için gerekli gördüğü yeni bir Antlaşmayı, 1838 Ticaret Sözleşmesini imzalamıştır.

1838 Ticaret Sözleşmesi, Osmanlı toplum yapısında feodal düzenin tam anlamıyla yıkılıp yerine rekabetçi kapitalizmin geçmesini engellemiştir. Dışardan empoze edilen kapitalizm, Osmanlı feodal sisteminin kendi diyalektik süreci içinde gelişimini yozlaştırmıştır; Osmanlı toplumunda ticaret karlılığı devamlı yüksek kalmıştır; azınlıklardan oluşan ve yabancı kapitalistlerin ürettiği mamul malları Osmanlı ülkesine ithal edip satan, ham maddeleri ise Avrupa'ya ihraç eden aracı simsarlar, yerli kapitalist haline geçmek için gerekli saikten yoksun kalmıştır.

Aracılarda biriken fonların sınaî yatırımlara akmasına ticaret kârlılığının sınaî kârlılıktan yüksek oluşunun engel olması bir yana, bu aracıların Osmanlı toplumunun sömürge oluş sürecine katkılarını da arttırmıştır.

Sömürge oluşun giderek kemikleşmiş ve kapitalizmin iç yapıdan doğarak gelişmemesi toprak rejiminin feodal ilişkiler içinde kalmasına neden olmuştur. Feodalizmin devamlılığı ve artı değerin feodal bey olan Sultan ile yersel derebeylere akması ve fakat bu beylerin kapitalistleşmeye gidememesi, ülkede feodal ilişkilerin kalıcılığını sağlamıştır.

1838 Sözleşmelerinin sistemi, ana çizgileriyle, Türkiye Cumhuriyetinin iktisadi bağımsızlığını elde ettiği 1929 yılına dek sürmüştür. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması sonucunda imzalanan Lozan Antlaşması, ekonomik bağımsızlığın Antlaşmanın yürürlük tarihinden beş yıl sonra başlayacağını hükme bağlamıştı. Ulusal Kurtuluş savaşının kazanılmasına karşın ekonomik bağımsızlığın elde edilmesinin 1930'lara kadar gecikmesi ve bu dönem içinde 1838 sisteminin devamı, Kurtuluş Savaşı veren kadronun, ekonomik sorunlara radikal bir biçimde yaklaşmasını engellemiştir. Yarı sömürge durumunun Uluslar arası Antlaşma uyarınca 1930'lara kadar devam etmesi zorunluluğu ve Ulusal Kurtuluş Savaşının dayanağının feodal ilişkilerin temsilcileri olan eşraf olması nedeniyle toprak rejiminin devrim yoluyla değiştirilememesi, yeni devletin ekonomik sorunları ikinci plana itmesini zorlamıştır. Bu zorlamaya, aslında, pek uyulmuştur da denilemez; "Milli Misak" ilkesi altında siyasal bağımsızlığı elde eden Mustafa Kemal ve arkadaşları, "İktisadi misak " yaratarak ekonomik bağımsızlığın ilkelerini saptamak üzere İzmir İktisat Kongresini toplamışlardır. Ulusal Kurtuluş Savaşında tüm halkın bir amaç etrafında toplanarak emperyalizme karşı başarı kazanması, devrimci kadronun tüm halkın bir amaçlar dizisi saptayarak ekonomik bağımsızlığın sağlanmasında da başarılı olacağına dair umut vermiştir. Mustafa Kemal, Kongreyi açış konuşmasında şöyle demektedir.(23)

Tam bağımsızlık için şu ilke vardır: Ulusal egemenlik ekonomik egemenlik ile sağlamlaştırılmalıdır. … Osmanlı ülkesi yabancıların sömürgesinden başka bir şey değildi. Bir devlet ki gümrükleri için vergilendirme işlemleri düzenlemesi hakkında men edilir, o devlete bağımsız denilemez.…Ben ulusal egemenliği, ulusal ekonomik egemenlik olarak anlarım. Böyle olmazsa ulusal egemenlik bir serap olur. …Bence Devletimizin, bütün esasları, bütün programları (Kongrenin) İktisat programından çıkarılmalıdır.


Kongre, Mustafa Kemal'in umut ettiği biçimde sonuç vermemiştir. Kongre, katılan delegelerin sınıfsal mücadeleleri sonucunda "İktisadi Misak" ilkelerini gerçek biçimde saptayamayınca, ortaya çok cılız bir ilkeler dizisi çıkmıştır.

1929 yılına kadar gümrük vergileri dahi koyma yetkisine sahip olmayan bağımlı yeni devlet, ekonominin yarı sömürge ve feodal yapısının devamına göz yumma zorunluluğunda kalmıştır. Osmanlılardan devir alınan ekonomik sistemin devamını dış kapitalizmin empozesinin engellenmesini öngören Kongre kararları Lozan'dan doğan bağımlılığın ortaya çıkardığı sonuçlarla uyumlu hale düşünce, devrimci kadro, devrimini "sosyal ve kültürel yapıda devrim" olarak yürütmek zorunda kalmıştır.

İktisat kongresi, devrimci kadroya asla yardımcı olmamış, o kadroya emperyalistlere karşı ekonomik bağımsızlık savaşı verecek bir dayanak sağlamamıştır; 1838 sisteminin devamında çıkarlarının da devamını sezen Kongreye hakim sınıflar temsilcileri, devrimci kadroyu adeta kösteklemişlerdir. Devrimci kadronun, Lozan Antlaşmasının kısıtlayıcılığı kalktığı an derhal en sert tedbirleri almış olması, bu kadronun altı yıl süreyle neden alt yapı devrimlerine giremediğini gösterir.1929'larda gümrük vergileri yüzde kırkbeşin üstüne çıkarılmış, Kongre kararlarının tam tersine Devlet ekonomiye (tarım sektörü dahil) üretici olarak girmiş, bankacılığa el atmıştır. İktisat Kongresinin tarihimizde kara leke olarak kalmasının nedeni bu Kongrenin ulusal yarar ve çıkarları geri plana itmesi ve devrimci kadroya 1838 sistemini yıkıcı ilkeler verememesindendir.

1930'larda kazanılan hukuksal ekonomik bağımsızlık, yani 1838 sisteminin yıkılışı, 1963 Ortak Pazar Antlaşmasına kadar sürmüş, fakat Ankara Antlaşması ile 1838 sistemine benzer bir sistem yeniden ve hukuksal olarak canlanmıştır.

1838 Ticaret Sözleşmeleri Osmanlı İmparatorluğu'nun sömürge oluşunu tamamlamıştır. Avrupa kapitalizminin ülkeye empozesi sonucunda, ülke kapitalistleşemeden Avrupa ekonomisine bağımlı kılınmış, Antlaşmanın imzalanmasından mutluluk duyan İngiltere Dışişleri Bakanı Palmerston'nun "Türk Sanayi muhakkak surette geri bıraktırılmalıdır,"(24) direktifleri günümüze dek süren bir geçerliliğe kavuşmuş ve yeni Türkiye yarı-sömürge, yarı feodal yapısının ortadan kaldırılması sorunuyla günümüze dek baş başa kalmıştır.

 


2. TİCARET SÖZLEMEŞMESİ- BALTA LİMAN
16 Ağustos 1838

Britanya Majestesi ile Osmanlı İmparatorluğu Sultanı arasındaki Ticaret ve Gemi Seferleri Sözleşmesi- İstanbul yakınındaki Balta Liman'da 16 Ağustos 1838'de imzalanmıştır.

Osmanlı Hükümeti tarafından Büyük Britanya'ya bahşedilmiş Kapitülasyonlara ek olarak ve iki ülke arasındaki ticaret ve gemi seferleri ile ilgili olarak Kapitülasyonlarda mevcut bulunan bazı kayıt ve koşulları düzelten ve değiştiren sözleşme.

Bab-ı Âli ve Büyük Britanya Kralları arasında çok uzun zamandan beri mutlu biçimde devam eden dostça ilişkiler sürecinde Bab'ı Âli tarafından bahşedilen Kapitülasyonlar ve İki Güç arasında sonuçlandırılan Antlaşmalar, Bab-ı Âli 'nin dominyonlarına ithal edilen veya buralardan ihraç edilen emtia üzerinde ödenen vergilerin oranlarını düzenlemiş ve ayrıca İmparatorluk topraklarında ticaret yapan, ikâmet eden Britanyalı tacirlerin hak, imtiyaz, muafiyet ve sorumluluklarını tesis ile açıklığa kavuşturmuş bulunmaktadır. Fakat yukarıda belirtilen kayıt ve koşulların en son gözden geçirilme döneminden beri, Osmanlı İmparatorluğunun, iç yönetiminde ve onun diğer güçlerle olan dış ilişkilerinde çeşitli değişiklikler olmuştur. Bu durumdan ötürü, şimdi, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığının Majeste Kraliceleri ile Sultan Hazretleri, kendi dominyonları arasındaki ticareti artırmak ve bir ülkenin ürettiğinin diğerininki ile daha kolaylıkla mübadele edilmesini sağlamak amacı ile teb'alari arasındaki ticaret ilişkileri özel ve ek bir kanunla tekrar düzenleme hususunda anlaşmışlardır.

Bundan ötürü de , bu amaçla tam yetkili olarak şu delegeleri seçmiştir:

- Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Karalığı Majeste Karaliçesi: Imokily Baronu, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı Peer'i, Şerefli Bath şövalyelik örgütünün Büyük Haç Şövalyesi, şeref Nişanı * sahibi, Majeste Kraliçelerinin Bab-ı Âli'deki Büyük Elçi ve tam yetkili Delegesi, Şerefli Lord John Brabazon Ponsonby
- Sultan Hazretleri: Fransız Onur Lejyon'unun Büyük Haç Şövalyesi, Dışişleri bakanı, yüksek mevkiine uygun nişan sahibi, En Azametli ve En Mümtaz Vezir Mustafa Reşit Paşa; Danıştay üyesi, Başbakan yardımcısı tarım ve sanayi konseyi başkanı, mevkiine uygun Birinci Sınıf iki Nişan Sahibi, Devlet Bakanı, Seçkin ve en Yüksek Mustafa Kâni Bey; ve Birinci Sınıf Şeref Nişanı sahibi, Dışişleri Bakanlığında Devlet Danışmanı, mümtaz ve Seçkin Mehmet Nuri Efendi.

Bu delegeler yetki belgelerini karşılıklı olarak teati etmişler ve bu belgelerin geçerli ve düzenli olduğunun anlaşılmasıyla aşağıdaki maddeler üzerinde anlaşarak mutabakata varmışlardır:

Madde 1 - Mevcut Kapitülasyonlar ve Antlaşmalarla Büyük Britanya'nın teb'asına veya gemilerine tanınan ve işbu sözleşmede özellikle değiştirilenler dışındaki bütün hak, imtiyaz ve muafiyetlerin şimdi ve sonsuza dek süresiz olarak geçerliliği tekrar teyit olunur; ve ayrıca buna ek olarak, taahhüt olunur ki, Bab-ı Âli tarafından herhangi bir diğer yabancı Gücün gemilerine ve Teb'asına şimdi bahşolunmuş veya ilerde bahşolunacak bütün hak, imtiyaz ve muafiyetler veya diğer herhangi bir yabancı Gücün gemilerinin ve teb'asının yararlanmasına sunulan müsamaha, aynen Büyük Britanya'nın tebasına ve gemilerine de eşit biçimde bahşolunacak, uygulanacak, yararlandırılacaktır.

Madde 2 - Britanya Majestesinin teb'ası veya bunların mümessillerine Osmanlı Domiyonlarının her yerinde, (ister iç ticaret isterse ihracat amaçlarıyla olsun) bütün malları, hiçbir istisna tanımaksızın bu Dominyonların üretimi, imalâtı veya mamullerini satın almasına izin verilecektir. Bab-ı Âli tarımsal veya herhangi bir emtia üzerindeki tekelleri ilgayı veya herhangi bir malın satın alınması veya satın alındığı zaman bir yerden diğer yere nakledilmei için gerekli Valilik Ber'atlarını ilga etmeyi resmen taahhüt eder. Britanya Majestelerinin teb'asını Valilerden bu tür Ber'at almaya zorlayacak herhangi bir teşebbüs, Antlaşmaların ihlâli olarak telâkki edilecek ve Bab-ı Âli derhal ve en sert biçimde böyle bir kötü yönetimden suçlu olan herhangi bir Veziri ve diğer memurları cezalandıracak ve Britanyalı teb'anın zarar gördüklerini ispatlamaları halinde bunların zarar ve ziyanlarına gerçekten adil bir karşılık verecektir.

Madde 3 - Türk üretim, imalât veya mamüllerinden herhangi biri Britanyalı tacir veya onun mümessili tarafından Türkiye'nin iç tüketimi için satılmak amacıyla satın alındığı zaman, Britanyalı tacir veya onun mümessili,bu emtianın satın alınmasında, satılmasında, veya herhangi bir biçimde ticareti yapıldığında, Müslüman olsun veya olmasın, Türkiye'de iç ticaretle meşgul Türk Teb'asnın en çok kayırılan snıfının benzer koşullarda ödediği vergilere eş vergi ödeyecektir.

Madde 4- Eğer herhangi bir Türk üretim, imalât veya mamulu Britanyalı tacir veya onun mümessili tarafından ihraç edilmek üzere satın alınırsa, bu emtia her hangi bir resim veya vergiden tamamen muaf olarak, elverişli bir gemiye yükleme yerine götürülecek ve emtia yüklendiğinde bütün diğer iç vergiler yerine yüzde dokuz oranında sabit bir ad valorem vergi ödemekle yükümlü olacaktır.

Sonradan, ihraç edildiğinde, şimdi mevcut olan yüzde üç vergi ödenecektir. Fakat limanlarda ihracat için satın alınmış ve halihazırda dahili vergisini limana girerken ödemiş bulunan bütün mallar sadece yüzde üç ihracat resmi ödeyeceklerdir.

Madde 5- Çankkale ve İstanbul boğazlarından geçen Britanyalı ticaret gemilerine verilen Geçiş belgeleri (Fermans) düzenleyen mevzuat, bu gemilerin gecikmesinin en az düzeye indirilmesine yol açacak biçimde düzenlenecektir.

Madde 6- Türk Hükümeti tarafından işbu Sözleşme ile tesis edilen mevzuatınmeyen ister Avrupa ister Asyadaki Türkiye'de, Mısırda veya Bab-ı Âli'ye ait diğer Afrika müstemlekelerinde olsun bütün İmparatorlukta geçerli olması kabül edilmiştir. Bu mevzuat,tanımı ne olursa olsun bütün Osmanlı Dominyonlarının teb'asına uygulanacaktır. Türk Hükümeti diğer yabancı Güçlerin ticaretlerini bu Sözleşme esaslarına dayandırmasına karşı gelmemeyi de ayrıca taahhüt eder.

Madde 7- Büyük Britanya ve Bab-ı Âli'nin âdeti olduğu üzere ve Britanya teb'ası tarafından Türk Dominyonlarına ithal edilen veya buralardan ihraç edilen emtianın değerini tahmin etmekteki bütün güçlükleri ve gecikmeyi engelleme görüşü altında, her iki ülke arasındaki mal trafiğinden bilgisi olan kişilerden oluşan ve Osmanlı Sultanının parası ile bir mal üzerine ödenecek vergiyi bir tarife ile saptayan ve her ondört yılda bir kez kurulan Komisyon ile son tarifenin yürürlükte olduğu son on dört yıllık dönemin sona ermesi üzerine yüksek Âkit Taraflar ortaklaşa olarak yeni komisyon üyelerini atamayı kararlaştırmışlardır. Bu yeni komisyon üyeleri Britanya teb'asının ithal veya ihraç edecekleri bütün mallar üzerinde yüzde üç vergi olarak ödeyecekleri paranın miktarını saptayıp kararlaştıracaklardır. Bu komisyon üyeleri ayrıca ihrac edilecek Türk malları üzerinde bu sözleşme ile saptanan iç vergilerin ve bu vergilerin en elverişli yerlerde salınması için gemi yükleme mahallerini saptayacaktır.

Böylece tesis edilen yeni tarife saptanma tarihinden itibaren yedi yıl için geçerli olacak ve bu dönem sonunda Âkit taraflarından her biri Tarifenin gözden geçirilmesini isteme hakkına sahip olacaklardır. Eğer her iki taraftan de ilk yedi yılın sona ermesinden sonraki altı ay içinde böyle bir istem gelmezse, Tarife ilk yedi yılın sona ermesinden başlamak üzere yedi yıl daha yürürlükte kalacak ve sistem birbirini izleyen her bir yedi yıllık dönemde aynı biçimde uygulanacaktır.

Madde 8- Bu sözleşme onaylanacak ve onaylamalar dört aylık bir dönem içinde İstanbul'da karşılıklı olarak teati edilecektir.

Yukardaki hükümlere tanık olarak ilgili tam yetkili delegeler bu hükümleri imzalamış ve mühürlemişlerdir.

Sözleşme İstanbul yakınındaki Balta Liman'da 1838 Ağustosunun 16'cı günü yapılmıştır.

* Osmanlı Devleti Nişanı ( Çev.)

(L.S.) Ponsoby L.S.) Mustafa Reşit
(L.S.) Mustafa Kâni
(L.S.) Mehmet Nuri

EK MADDELER:

Britanya Majestesinin Büyük Elçisi ile Bab-ı Âli Tam yetkili Delegesinin arasında Türk Dominyonlarına ithal edilecek Britanya mallarının ticaretini düzenleyecek yeni koşulların saptanmasında veya bu malların transit olarak geçişinde ortaya çıkan bazı güçlüklerden ötürü Britanya Elçisi Ekselansı ve Bab-ı Âli'nin tam yetkili delegeleri işbu Sözleşmeyi, sözü geçen Sözleşme metninin bir bölümünü oluşturan yukarda belirtilen konulara atıfta bulunan maddeleri kapsamaksızın imzalamayı kabul etmişlerdir.

Fakat aynı zamanda Türk Hükümeti tarafından uygun bulunmuş olan aşağıdaki Maddelerin Majestenin Hükümetine sunulması ve ancak Maddelerin Majestenin Hükümeti tarafından onaylanıp kabul edilmesi halinde Maddelerin şimdi sonuçlandırılan Antlaşmanın tamamlayıcı bir bölümünü teşkil etmesi hakkında da anlaşmalarıdır.

Söz konusu maddeler şunlardır:

Madde 1: Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı ile Krallığa bağlı yerlerin üretim,imâlat ve mamulü olan bütün mallar ve Britanya gemilerine yüklenmiş Britanyalı teb'aya ait veya aynı teb' a tarafından kara veya deniz yoluyla başka ülkelerden getirilmiş her ne nitelikte olursa olsun bütün emtia, bundan böyle, Osmanlı Dominyonlarının istisnasız her yerine, bu emtianın değeri üzerinde hesaplanmış yüzde üç vergi ödenmesi ile kabul edilecektir.


Şu anda söz konusu edilen emtia ile ilişkin olarak, ister satıcıya ister alıcıya salınmış olsun, diğer bütün vergiler ve iç vergiler yerine, ithalatçı, mallarını teslim aldıktan sonra eğer bu malları teslim aldığı yerde satarsa veya Türk İmparatorluğunun içinde her hangi bir yerde satılmak üzere bu malları gönderirse, ithalâtçının yüzde iki sabit bir vergiyi ödemesi hususunda anlaşmaya varılmıştır; sabit yüzde iki vergi ödenmesinden sonra bu emtianın içeride satılmasında ve yeniden satılmasında veya ihraç edilmesi durumlarında artık yeni bir vergi ne istenebilir ne de salınabilir.

Bir limanda yüzde üç ithal vergisi ödemiş bulunan bütün mallar diğer her hangi bir ilâve vergi ödemeksizin diğer bir limana gönderilebilecek ve orada satıldığı veya oradan içeriye nakledildiğinde ancak ikinci vergiyi ödeyeceklerdir.

Majestenin Hükümetinin, Bu madde veya işbu Antlaşmanın diğer herhangi bir maddesi aracılığıyla, kullanılan terimlerin sade ve açık anlamından fazla bir kayıt ve şartı hakmış gibi talep etme niyetinde olmadığı anlaşıldığı gibi, Majestenin Hükümetinin her hangi bir biçimde Osmanlı Hükümetinin iç yönetim haklarını kullanmasını, bu hakların kullanılmasının, Britanya emtia veya teb'asına eski zamandan kalma Antlaşmalar veya işbu Antlaşma ile tanınan imtiyazlar açıkca ihlâl edilmediği sürece, engellemeyeceği de anlaşılmıştır.

Madde 2 : Diğer Ülkelerden Türkiye'ye getirilen bütün yabancı mallar, Osmanlı Dominyonlarının her hangi bir yerinde Britanya Majestesinin teb'ası veya onların temsilcileri tarafından tamamen serbest bir biçimde satın alınabilecek ve ticareti yapılabilecektir. Eğer bu tür yabancı mallar ithalâtta ödenen vergiden başka hiçbir vergi ödememişlerse, Britanya teb'ası veya onların temsilcileri bu tür yabancı malları kendi ithal mallarını satarken veya satılmak üzere içeri gönderirken ödeyeceği gibi ilave yüzde iki vergiyi ödeyerek satın alabilecekler ve bu yabancı malları artık yeni bir ilâve vergi ödemeksizin, içerde tekrar satalabilecekler veya ihraç edelebileceklerdir; Şayet bu yabancı mallar iki vergiyi de (yani, ithal vergisini ve sabit iç vergi) ödemişlerse Britanya tebaası veya onların temsilcileri tarafından bu mallar her hangi bir ilave vergi ödemeksizin satın alınabilecek, tekrar satılabilecek veya ihraç edilebilecektir.

Madde 3: Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından ve Kara Denizden geçen Britanya malları -(bu mallar, Birleşik karalığın veya ona bağlı yerlerin üretim, imalat veya mamulleri veya her hangi bir ülkenin üretim, imalat veya mamulleri olup ta Britanya teb'asına ait olup ve Britanya gemilerinde bulunan mallardır).- ister getirdikleri gemiler ile Boğazları geçecek olsunlar, isterse Boğazlarda başka gemiye yüklensinler veya başka yerde satılmak üzere olsunlar veya diğer gemileri gerçekci bir zaman içinde nakledilmek üzere ( ve sonra seyirlerine devam etmek üzere) karaya çıkarılmış olsunlar, hiçbir ödeme bulunmayacaklardır.

Diğer ülkelere nakledilmek amacıyla Türkiye'ye ithal edilen veya ithal edenin elinde olup da diğer ülkelere satılmak üzere onun tarafından nakledilecek olan bütün emtia ithalede alınan yüzde üç vergiyi ödeyecek ve başka hiçbir vergi ödemeyecektir.

İstanbul yakınındaki Balta-Liman'da 1838 yılının 16 Ağustosunda yapılmıştır.

(L.S.) PONSONBY (L.S.) Mustafa Reşit
(L.S.) Mustafa Kâni
(L.S.) Mehmet Nuri

TÜRKİYE'NİN AÇIKLAYICI NOTASI
27 Ağustos 1838

Önceki Sözleşmenin II'ci Maddesine İlişkin, Ekselans Nurui efendi Tarafından Lord Ponsonby 'e 27 ağustos 1838'de Verilen Resmi Nota.


25 Cemazülevvel 1254 (16 Ağustos 1838) de Bab-ı Âli ve Britanya Hükümeti arasında aktedilen Ticaret Sözleşmesinin II'ci Maddesi ile İngiliz tacirlerin Osmanlı İmparatorluğunda her türlü emtiayı serbestçe satın alacakları hükme bağlanmıştır.

Fakat İngiliz tacirlerin Osmanlı İmparatorluğu içinde emtia satma ve satın alıp da ihraç etmeye hakları hakkında yanlış anlamayla karşılaşmamaları için Britanya Majestesinin Büyük Elçiliği bu nokta hakkında ya Antlaşmanın içinde ya da özel bir nota ile bir açıklama yapılmasını arzulamıştır.

Aydınlığa kavuşturulması istenilen fıkranın anlamı, Madde II'nin birbirini izleyen hükümlerinin birbirlerine olan ilişkisinden ötürü açıktır.Fakat buna rağmen tekrar ederiz ki, İngiliz tacirler, Sözleşme'ye istinaden Osmanlı İmparatorluğu içinde her türlü emtiayı satın alabilirler ve eğer uygun görürlerse Sözleşmede hükme bağlanan vergisini ödedikten sonra bu emtiayı dışarıya gönderebilirler ve eğer isterlerse emtiayı adı geçen Sözleşmenin iç ticaretle ilgili olarak öngördüğü sisteme uygun biçimde Osmanlı İmparatorluğu içinde tekrar satabilirler.

Bunlar sözleşmenin düzenlemeleridir; ve Büyük Elçiye biz bu açıklamayı verirken, Ekselansa samimi ve tam dostluğumuzu tekrar temin ederiz.
 

7 Cemazülahır 1254 (27 Ağustos 1838)


ORTAK BİLDİRGE (AÇIKLAYICI)
16 Kasım 1838

16 Ağustos 1838 tarihli Sözleşmenin onaylama belgelerinin teati edilmesi üzerine Akit Taraflar tam yetkili Delegeleri tarafından anlaşmaya varılan ve imza edilen Bildirge.


1838 Ağustosunun 16'sında Balta-Liman'da imzalanan Antlaşmanın Türkçe aslından İngilizce çevirisi yapılmış olan VIII inci maddesinin incelenmesi, bu maddeye Türkçe olarak giren bazı kelimelerin, Britanya tam yetkili Delegesi tarafından imzalanmış olan Antlaşmanın İngilizce aslındaki aynı Maddede bu kelimeleri karşılayıcı eş kelimelerin bulunmadığını göstermektedir, bu kelimeler Antlaşmanın 1839 Mart'ının ilk gününe kadar yürürlüğe girmeyeceğini belirtir kelimelerdir. Antlaşmanın İngilizce ve Türkçe asıl metinlerdeki bu farklılıkların sonucunda doğabilecek şüphelere engel olunması arzu edildiğinden; burada her iki tarafın tam yetkili Delegelerinin anlayışının sözü geçen Antlaşmanın bin sekiz yüz otuz dokuz yılının Mart ayının birinci günü yürürlüğe gireceği olduğu bildirilir.

Ayrıca ilâve olarak anlaşmaya varılmıştır ve bildirilir ki Türkçe metnin ilk üç ek maddelerinde yer alan ve İnglizce metinden çıkmış bulunan ve fakat Britanya majestelerinin Onaylama Belgelerine katılmış bulunan "karadan veya denizden" kelimeleriyle "veya denizden" kelimelerinin İngiliz ve Türk tam yetkili delegeleri tarafından imzalanan asıl maddede yer alıyormuşcasına aynı güç ve geçerlilikte olacakları kabul edilmiştir.

16 Kasım 1838 tarihinde yapılmıştır.


(L.S.) PONSONBY (Türkçe aslında imza)
( L.S.) Mustafa Kâni
( L.S.) Mehmet Nuri

 

COŞKUN ÜRÜNLÜ

 

CONVENTION OF COMMERCE, - BALTA LİMAN
AUGUST 16, 1838


Convention of Commerce and Navigation between Her Britannic Majesty and the Sultan of the Ottoman Empire. Signed at Balta-Liman near Constantinople, August 16, 1838.

Convention appended to the Capitulations granted to Great Britain by the Ottoman Porte, amending and altering certain Stipulations therein contained, as regards the Commerce and Navigation of the Two Countries.

During the friendly intercourse which has happily subsisted so long between the Sublime Porte and the Kings of Great Britain. Capitulations granted by the Porte, and Treaties concluded between the Two Powers, have regulated the rates of duties payable on merchandise exported from, and imported into, the Dominations of the Sublime Porte, and have established and declared the rights, privileges, immunities, and obligations of British merchants trading to, or residing in, the Imperial territories. But since the period when the above mentioned Stipulations were last revised, changes of various kinds have happened in the internal administration of the Ottoman Empire, and in the external relations of that Empire with other powers; and Her Majesty the Qeen of the United Kingdom of Great Britain and Ireland, and His Highness the Sultan, have therefore agreed now to regulate again, by a special and additional Act, the commercial intercourse of their subjects, in order to increase the trade between their respective Dominions, and to render more easy the Exchange of the produce of the one country for that of the other. They have consequently named for their Plenipotentiaries for this purpose, that is to say; Her Majesty the Queen of the United Kingdom of Great Britain and Ireland, the Right Honaorable John Brabasoz Lord Ponsonby, Baron of Imakilly, a Peer of the United Kingdom of Great Britain and Ireland, Knight Grand Cross of the most honorable order of the Bath, of the Nishan of Honor, etc.ect., Her Majesty's Ambassador Extraordinary and Plenipotentiary at the Sublime Porte , ect.ect.ect., and His Highness the Sultan, the Most Illustrious and Most Excellent Vizier Mustapha Reschid Pasha, Minister for Foreign Affairs, bearing the decoration belonging to his high rank, a Knight Grand Cross of the Legion of honor of France, etc.,etc., the excellent and most distinguished Mustapha Kianne Bey, a Member of the Supreme Council of the State, assitent to the Prime Minister, President of Council of Agriculture and Industry, a Minister of State of the First Class bearing the two decoration belonging to his offices ,etc.etc.; and the excellent and most distinguished Mehmet Noury Efendi, a counselor of State in the department for Foreign Affairs, bearing the Nishan of Honor of the first Class,etc.,etc, who after having communicated their respective Full Powers, found to be in due and proper form, have agreed upon and conducted the following Articles:

ARTICLE 1. All rights privileges, and immunities which have been conferred on the suspects or ships of Great Britain by the existing Capitulations and Treaties, are confirmed now and for ever, expect in as far as they may be specifically altered by the present Convention: and it is moreover expressly stipulated, that all rights, privileges, or immunities which the Sublime Porte now grants, or may here after grant, to the ships and subjects of any other foreign Power, or which it may suffer the ships and subjects of any other foreign Power, or which it may suffer the ships and subject of any other foreign Power to enjoy, shall be equally granted to, and exercised and enjoyed by, the subjects and ships of Great Britain.

2. The subject of Her Britannic Majesty, or their agents, shall be permitted to purchase, at all places in the Ottoman Dominions, ( whether for the purposes of internal trade or exportation) all articles, without any exception whatsoever , the produce, growth, or manufacture of the said Dominions; and the Sublime Porte formally engages to abolish all monopolies of agricultural produce, or of any other articles whatsoever, as well as all Permits from the local Governors, either for the purchase of any article, or for its removal from one place to another when purchased; and any attempt to compels the subjects of Her Britannic Majesty to receive such Permits from the local Governors, shall be considered as an infraction of Treaties, and the Sublime Porte shall immediately punish with severity and Viziers and other Officers who shall have been guilty of such misconduct, and render full justice to British subject for all injuries or losses which they may duly prove themselves to have suffered.

3. If any article of Turkish produce, growth, or manufacture, be purchased by the British Merchant or his agent for the purpose of selling the same for internal consumption in Turkey, the British merchant or his agent shall pay, at the purchase and sale of such articles, and in any manner of trade therein, the same duties that are paid, in similar circumstances, by the most favored class of Turkish subject engaged in the internal trade of Turkey, whether Mussulman's or Rayas.

4. If any article of Turkish produce, growth, or manufacture, be purchased for exportation the same shall be conveyed by the British Merchant or his agent, free of any kind of charge or duty whatsoever, to a convenient place of shipment, on its entry into which it shall be liable to one fixed duty of nine per cent, ad valorem, in lieu of all other interior duties.

Subsequently, on exportation, the duty of three per cent, as established and existing at present, shall be paid. But all articles bought in the shipping ports for exportation, and which have already paid the interior duty at entering into the same, will only pay the three per cent, export duty.

5. The regulations under which Firmans are issued to British Merchant vessels for passing the Dardanelles and the Bosphorus shall be so framed as to occasion to such vessels the least possible delay.

6. It is agreed by the Turkish Government, that the Regulations established in the present Convention shall be general throughout the Turkish Empire, whether in Turkey in Europe or Turkey, in Asia, In Egypt, or other African possessions belonging to the Sublime Porte, and shall be applicable to all the subjects, whatever their description, of the Ottoman Dominions; and the Turkish Government also agree not to object to other foreign Powers settling their trade upon the basis of this present Convention.

7. It having been the custom of Great Britain and the Sublime Porte, whith a view to prevent all difficulties and delay in estimating the value of articles imported into the Turkish Dominions, or exported therefrom, by British subjects, to appoint, at intervals of fourteen years, a Commission of men well acquainted with the traffic of both countries, who have fixed by a Tariff the sum of Money in the coin of the Grand Signor, which should be paid as duty on each article; and the term of fourteen years, during which the last adjustment of the said Tariff was to remain in force, having expired, the High Contracting Parties have agreed to name, conjointly, fresh Commissioners to fix and determine the amount in Money which is to be paid by British subjects, as the duty of three per cent, upon the value of all commodities imported and exported by them; and said Commissioners shall establish an equitable arrangement for estimating the interior duties which, by the present Treaty, are established on Turkish goods to be exported, and shall also determine on the places of shipment, where it may be most convenient that such duties should be levied.

The new Tariff thus established, to be enforce seven years after it has been fixed, at the end of which time it shall be in the power of either of the parties to demand a revision of that Tariff; but if no such demand be made on either side, within the six months after the end of the first seven years, then the Tariff shall remain in force for seven years more, reckoned from the end of the preceding seven years , and so it shall be at the end of each successive period of seven years.

8. The Present Convention shell be ratified, and the ratifications shall be exchanged at Constantinople within space of four months.

In witness where of, the respective Plenipotentiaries have signed the same, and have affixed their seals thereunto.

Done at Balta-Liman, near Constantinople, on the 16th day of August, 1838.

(L.S.) MUSTAPHA RESCHID                              (L.S.) PONONBY
(L.S ) MUSTAPHA KIANEE
(L.S.) MEHMET NOURY
 

ADDITIONAL ARTICLES. BALTA-LİMAN
August 16, 1838


CERTAIN difficulties having arisen between the Ambassador of Her Britannic Majesty and the Plenipotentiaries of the Sublime Porte, in Fixing the new conditions which should regulate the commerce in British goods imported into the Turkish Dominions, or passing through the same in transit, it is agreed between his Excellency the British Ambassador and the Plenipotentiaries of the Sublime Porte, that the Present Convention should receive their signatures, without the Articles which have reference to the abovementioned subjects forming part of the Body of the said Convention.


But at the same time it is also agreed -the following Articles having been consented to by the Turkish Government- that they shall be Submitted to the approbation of Her Majesty's Government, and should they be approved and accepted by her Majesty's Government they shall the than form an integral part of the Treaty now concluded.

The Articles in question are the following:

ARTICLE 1. All articles being the growth, produce, or manufacture of the United Kingdom of Great Britain and Ireland and its dependencies, and all merchandise of whatsoever description, embarked in British vessels, and being the property of British subjects, or being brought over land, or by sea, from other countries by the same shall be admitted, as heretofore, into all parts of the Ottoman Dominions, without exception, on the payment of three per cent duty, calculated upon the value of such articles.

And in lieu of all other and interior duties, whether levied on the purchaser or seller, to which these articles are at present subject, it is agreed that the importer, after receiving his goods, shall pay, if he sells them at the place of reception, or if he sends them hence to be sold elsewhere in the interior of the Turkish Empire, one fixed duty of two per cent; after which such goods may be sold and re-sold in the interior, or exported, without any further duty whatsoever being levied or demanded on them.

But all goods that have paid the three per cent import duty at one port, shall be sent to another free of any further duty, and it is only when sold there or transmitted thence into the interior, that the second duty shall be paid.

It is always understood that Her Majesty's Government do not pretend, either by this Article or any other in the present Treaty, to stipulate for more than the plain and fair construction of the terms employed; nor to preclude, in any manner, the Ottoman Government from the exercise of its rights of internal administration, where the exercise of those rights does not evidently infringe upon the privileges accorded by ancient Treaties, or the present Treaty, to British merchandise or British subjects.


All foreign goods brought into Turkey from the other Countries, shall be freely purchased and traded in, in any manner, by the subjects of Her Britannic Majesty or the agents of the same at any place in the Ottoman dominions; and if such foreign goods have paid no other duty than the duty paid on importation, then the British subject or his agent shall be able to purchase such foreign goods on paying the extra duty of two per cent, which he will have to pay on the sale of his own imported goods, or on their transmission for sale into the interior; and after that such foreign goods shall be resold in the interior, or exported without further duty; or should such foreign goods have already paid the amount of the two duties (i.e. the import duty and the one fixed interior duty), then they shall be purchased by the British subject or his agent, and afterwards resold or exported, without being ever submitted to any further duty.

3. No charge whatsoever shall be made upon British goods- (such being growth, produce, or manufacture of the United Kingdom or its dependencies, or the growth, produce, or manufacture of any foreign country, and charge in British vessels and belonging to British subjects)- passing through the Straits of the Dardanelles, of the Bosphorus, and of the Black Sea, whether such goods shall pass through those Straits in the ships that brought them, or are transshipped in those Straits, or, destined to be sold elsewhere, are landed with a view to their being transferred to other vessels (and thus to proceed on their voyage) within a reasonable time.

All merchandise imported into Turkey for the purpose of being transmitted to the other Countries, or which remaining in the hands of the importer, shall be transmitted by him for sale to other Countries, shall only pay the duty of three per cent, paid on importation, and no other duty whatsoever.

Done at Balta-Liman, near Constantinople, the 16th day of August, in the year 1838.

(L.S.) MUSTAPHA RESCHID                              (L.S.) PONONBY
(L.S.) MUSTAPHA KIANEE
(L.S.) MEHMET NOURY


TURKISH EXPLANATORY NOTE
August 27. 1838


Official Note delivered to Lord Ponsonby by His Excellency Nourry Efendi, on the 27th August, 1838, relative to Article II. of the preceding Convention

(Translation)

It is stipulated by Article II of the Treaty of Commerce, concluded between the Sublime Porte and the British Government on the 25th Djemazuelevvel, 1254. (16 August.1838) that English merchants are at liberty to purchase all kind of merchandise in the Ottoman Empire.

But in order that the right of English merchants to sell within the Ottoman Empire, or to export, the merchandise which they may purchase, may not be liable to misconception, the Embassy of Her Britannic Majesty has desired that an explanation should be given on this point, either in the Treaty itself, or in a special note.

The meaning of the passage, of which an elucidation is requested, is clear, from the relation which the subsequent points in Article II bear to each other. But we nevertheless repeat, that English merchants may, in virtue of the Treaty, purchase, within the Ottoman Empire, all kinds of merchandise; may, if they think proper, send the same abroad, after having paid the duty thereon stipulated by the Treaty, or may, if they think fit, re-sell the same within the Ottoman Empire, on conforming to the arrangements established by the Said Treaty with reference to internal commerce.

Such are the arrangements of the Treaty; and give this explanation to the Ambassador, renewing to his Excellence the assurances of our sincere and perfect friendship.

The 7th Djemaziul-Akhyr, 1254 (27th August, 1838).


JOINT DECLARATION (EXPLANATORY). CALENDAR,
November 16, 1838

Declaration agreed upon and signed by the respective Plenipotentiaries upon the exchange of the Ratifications of the preceding Convention.

WHEREAS It appears, on examining the English Translation of Article VIII. of the Turkish original of the Treaty signed at Balta-Liman on the 16 th August, 1838, that certain words are inserted in that Article, in the Turkish language, which have no equivalent words in the English original of the same. Article of that Treaty signed by the British Plenipotentiary, these words being to the effect, that the Treaty is not to come into operation until the first day of March 1839; and whereas it is desire to prevent all doubts which might arise in consequence of the difference between the texts of the English and Turkish originals of the Treaty; it is hereby declared to be the understanding of the Plenipotentiaries on both sides, that the Treaty aforesaid shall begin to have effect on the first day of the month of March, one thousand eight hundred and thirty-nine.

It is further agreed and declared, -the Turkish text the first of the Additional Articles containing the words "overland, or by sea", and the words "or by sea" having been omitted in the English Text, but having been introduced as having the same force and validity as if they had been inserted in the original Article signed by the British and Turkish Plenipotentiaries respectively.

Done at Calendar, on the 16 th days November, 1838.

(Signed in the Turkish Original)

(L.S.) MUSTAPHA KANEE                              (L.S.) PONSONBY

(L.S.) MEHMET NOURRY

=====================

Coşkun Ürünlü 

Haziran 1975

 

(1) Makyavelli, bu yapıtını 1512-1515 yılları arasında yazmıştır. İlk basımı ölümünden beş yıl sonra, yani 1532 yılıdadır. Bknz. Niccolo Machiavelli, The Prince, New York, 1960 (Mentor bas); C. Gasuss'un sunuş bölümü, s.10-11.
(2) A.y., s.43-45
(3) Patrimony'nin lügat karşılığı şudur: atadan veya babadan miras kalan mülk.
(4) İlkay Sunar, State and Society in the Politics of Turkey's Development, Ankara, 1974, s. 4, (S.B.F. Yayını).
(5) a.y. s. 5
(6) Aslında Sunar'ın kitabının sonraki bölümlerinde kendisinin Mradin'den çok Weber'e yaklaştığı açıkça belli olmaktadır.
(7) Max Weber, General Economic History, New York, 1961, s. 61-62, (Collier).
(8) Machiavelli, a.g.y., s.103
(9) Weber, a.g.y.,s.93
(10) A.y.,s.93
(11) Sunar, ag.y.,s.5-6, dipnot, 16
(12) A.y.
(13) A.y., s. 37, dipnot, 53
(14) Frank Edgar Bailey, British Policy and the Turkish Reform Movement, New York, 1970, s.37
(15) Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey,Londra, 1968, s.67
(16) Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkiye ve Yakın Tarihi, 1947 s. 127, g.y. Lewis, agy., s.25; Sunar. agy.
(17) Sunar,a.g.y., s.34
(18) a.y., s.35
(19) a.y.,s.30-38
(20) a.y. , s. 37
(21) Bailey, a.g.y., s.36
(22) a.y., s. 36, dipnot 116
(23) Gündüz Ökçün , Türkiye İktisat Kongresi , Ankara, 1968 s. 243-256
(24) V.J. Puryear, International Economics, and Diplomacy in the Near-East, California, 1935. s. 118-124

 

 

 

BİBLİYOGRAFYA

 Bailey F.E.    British Policy and the Turkish Reform Movement, New York,1970.
 Convention of Commerce.,  Commercial treaties, Cilt 5. (D.P.T: dökü. Serv. No:3.30.10.2)
 Lewis, B.   The Emergence of Modern Turkey, Londra,1968
 Machiavelli, N.,   The Prince, New York, 1960, (Mentor).
 Ökçün, G.A.      Türkiye İktisat Kongresi, 1923. Ankara.1968, (S.B.F. yayını)
 Puryear, V.J.   International Economics and Diplomacy in the Near East, Stafford Uni.1935.
 Sunar, İ,   State and Society in the Politics of Turkey's Development, Ankara,1974. (S.B.F. Yayını).
 Ürünlü, C.,    Ekonomik kalkınma Felsefemiz ve Ortak Pazar üyeliğimiz, Ankara,1967 (DPT: 620-İPD:209)
 Weber, M.,    General Economic History, New York, 1961.(Collier)

 

 

 

 

Yorum Yaz | Makaleyi Yazdır